Friday, February 8, 2008

TÜRK'ÜN "ORAL"LA İMTİHANI

Uzun süredir yazmamamdan da anlaşılacağı gibi bu aralar meşgulüm. Küsleri barıştırıp omuz omuza verdiren, ateistleri korkudan tanrıya yaklaştıran, o bar senin bu bar benim gezen gençlere son gece aileleri olduğunu hatırlatıp telefonlara saldırtan, nice çapkınları bir traş olmaktan alıkoyan, süslü kadınları makyajdan soğutan mübarek bir final dönemi daha başladı. Hangi milletten olursa olsun sınav kaygısı 3 aşağı 5 yukarı aynı etkilerle kendini gösterdi. Kızları görünce tavus kuşu gibi kabaran İtalyanlar bile, uç uca yaktıkları sigaralarını bir an önce bitirip derse dönmek zorundalar artık. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi valla.

Sınav olmaktan çekinmem de bu sözlü sınav olayı bana çok ters geldi. İtalyanların “Esame orale” dedikleri şey...Ortaokulda din dersindeki sureler ünitesinden beri neredeyse sözlü olmamıştım. Sınavımız sabah 9’da yazılıyla başladı. Öğlene doğru yazılılarımız bitti. Öğleden sonra sözlü için çağırıldık.

Şansa bak, koca sınıfta ilk benim adımı okudu. “Tokots”...İrkildim, yav bu benim adıma benziyo diye düşünerekten kafamı kaldırdım hoca pis pis sırıtarak bana bakmaktaydı. Dedim “Oğlum başa gelen çekilir. Efendi gibi kalk git.Türk’ün şanını temsil ediyosun.” Hocaya doğru yürürken sınıf arkadaşlarım acılı gözlerle bana bakmaktaydılar ama güçlü görünmeliydim,acılarını ancak böyle hafifletebilirdim. Masanın önüne vardım. Kağıda bi soru yazıp verince bir ohh çektim. Kağıt varsa,tamam. Yeter ki bana sözlü yapma. Bi köşeye çekilip bildiklerimizi yazdık. Biz bu kağıtları teslim etmenin bir son değil bir başlangıç olacağını sonradan öğrenecektik. Kağıdını ilk veren arkadaşı hoca asistanıyla yanına oturttu. Sordukça sormaya başladı. O an camdan atlayıp gidesim geldi ama el mahküm biz de kağıdımızı verip beklemeye başladık. Aman Allah’ım...Bir sözlü 1 saat sürmekte...Akşam 6 olduğunda hoca sadece 4 kişiyi sözlü yapmıştı. Kalanları 2 gün sonra odasına alacağını söyledi. “Çok şükür" deyip, çıktık.

O gece çok düşündüm. Bu iş bilinen harp taktikleriyle olmayacaktı. Nice sabah-akşam çalışan Çinli arkadaşımın 3 aydır yüzünden düşürmediği sırıtması,ilk soruda kaybolmuştu. Bir cinlik yapmak gerekiyordu. Tabi ki çalışmak şart ama, bir de tevekkül kısmı var bu işin. Futbol jargonuyla, biraz da top sevecek falan diye düşünürken aklıma geldi. Nasıl ki maçlarda 1-0 öndeki takımın oyuncusu olur olmaz yerlere yatıyor, garip hareketler içerisine giriyorsa ben de sözlüde öyle yapacaktım. Kararımı vermiştim. Ödev ve yazılı sınav skorlarımın üzerine yatacaktım.

Hocanın Milano’daki ofisine gittiğimde 2 tane Afrikalı arkadaş sözlü olmaktaydı ve hoca onların İngilizce’lerini zor anladığı için sinirden kudurmuştu. Aman dedim, erken gol yemeyelim de...Arkadaşları evlerine yolladıktan sonra kaçınılmaz son geldi.Hoca beni çağırdı, düdük çaldı, Türk’ün oralla imtihanı başladı. Hoca daha soruyu yapıştırmadan araya girdim: “ Hocam siz bizden çok çalışıyosunuz, yemek yemeden sınav yapıyosunuz” diyerekten yavşadım. O an inanılmaz bir şey oldu, o gaddar adam gülümsedi: “Öyle, sabah erken geldim akşama kadar çalışcam daha” dedi. Bana bi moral geldi. Ödevlerimi çıkardı. Herkesi ortalama 1 saat sınav yaptığını bildiğimden ödeve ne kadar vakit ayırsak o kadar iyiydi. Hemen neden hata yaptığımı kafama takılanları falan sordum. Bu arada bir 20 dakika falan yemiştim. Sonra yazılı sınavı çıkardı. Orda da “bu benim ilk sözlü sınavım,heyecanlanıp işlem hatası yaptım,bize ters” hocam dedim. Hiç sallamadı. Çünkü ilk sözlü sınavı olmakla yazılıda işlem hatası yapmak arasında bağlantı yoktu. Sıçtık dedim ve daha en az 20 dakika vardı. Başladı sormaya. Sorduklarına ağır ağır cevap vermeye çalıştım. Hepsini cevaplamak mümkün değil tabi ki. Koca kitap. Artık son 10 dakikaya gelinmişti. Attım kendimi orta sahada yere : “Hocam mühendislikte formülleri bilmek kadar sınırlamalarını da bilmek önemli değil mi?” diye soruyu yapıştırdım. O noktadan sonra, maç soğudu. Hoca bana ders vermeye başladı. İnternetten bulup gelmek yetmez, tabi ki sınırlamaları öğrenip, hangi durumlarda işe yaradığını da etraflıca öğrenmeniz gerekir falan diye anlatırken onu dinlemeyi bıraktım. Çocukluğumda koştuğum çayırlar aklıma geldi, bir kuş kadar özgürdüm artık...Hoca anlattı,anlattı anlattı...Ve diğer arkadaşın sırası geldi. Sonunda istediğim notu almanın neşesiyle hocanın elini sıktım, çıktım gittim.

Bunu kotardım da daha 4 tane daha sözlü sınavım var. İnsan düşündükçe kötü oluyo...

Ciao!


izleyiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=rvTFKpIaQhM&eurl=http://widget-e1.slide.com/
widgets/sf.swf

http://www.youtube.com/watch?v=L3AgO6H0H98&eurl=http://widget-58.slide.com/
widgets/sf.swf

4 comments:

Alper said...

Abi bir sonraki ogrenci de bendim iste, ben de yazili kotu oldugu icin 2-0 yenik basladim maca, o yuzden kendimi yere atip vakit geciremedim, surekli atak, defans bom bos, yeni bir soru sorsa da cevaplasam diye icimden geciriyordum, neyse ki teoriden sordugu sorulara hakimdim, ki 2-2 ye getirdim son dakikalarda. Sonra beraberlige sevindim tabi, deplasmanda atilan iki gol degerli.

ovgu said...

Senin işin daha zordu hakkaten, sahaya yenik çıkıp maçı çevirdin...Bahisçiler şans tanımıyodu oysa sana. Bravo,comlimenti...

cagdan said...

iyi tuttu bu avrupa'da turk genci konsepti:) hocam taktik onemli ama kondisyon daha onemli...

severek, sevinerek izliyorum.

baccio (bacı'dan opucuk manasinda)

cagdan said...

yaw bi de ilk paragraftaki "bar bar gezen genclere son gece aileleri hatirlatip telefonlara saldirtan" cumlesi bana birseyler hatirlatti ama:)...

neyse ki malzeme cikmis olaydan sonucta:)ornek de reklam gibi iste..iyisiyle kotusuyle yariyor kardesim:)

basarilar