Tuesday, March 24, 2009

ZEITGEIST

Bugün çok güzel bir belgesel izledim. Beni biraz rahatsız edip kafamı çalıştırdı. Muhakkak izleyin ve sevdiklerinize izletin. Tam bir başyapıt.

--Ovgutto--

http://www.zeitgeistmovie.com/

Wednesday, March 18, 2009

International Football Factories TURKEY

İngiliz'in gözüyle Türk fanatizminin işlendiği bu bölümde benim bile bilmediğim noktalara kadar inmiş arkadaş. Özellikle futbolseverlere tavsiye ederim. Belgeselde Fenerbahçe-Galatasaray derbisi işlenmiş ancak maç Fener'in sahasında olduğu için arkadaş Fener tarafında daha çok takılıyor.İzleyiniz:

Bölüm1
Bölüm2
Bölüm3
Bölüm4
Bölüm5

Meraklısı için İtalya'yı da koyuyorum. Çok meraklısı da Balkans, Poland,Scotland,Holland,Brasil,London... bölümlerini de görülebilir. Ancak maalesef her şey İngilizce.

Bölüm1 İtalya
Bölüm2 İtalya
Bölüm3 İtalya
Bölüm4 İtalya
Bölüm 5 İtalya

LONG LIVE ROCK'N' ROLL

Dönem bitti hatta yeni bir dönem bile başladı. Harala gürele, sınav stres derken yine oldu bittiye geldi. Olan bizim hayatımızdan giden bir iki aya oldu. Olsun, ağlamak sızlamak yok. Gerekirse kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz. Kadir abimiz ne güzel anlatmış bu olayı "Lanet olsun" diyerek.


Dönemin bitmesiyle erasmus öğrenci değişim programıyla gelen ve çok kaynaştığımız güzel 2 arkadaşımızı ülkelerine uğurlamak zorunda kaldık. Arkadaşlar son gecelerinde hep beraber gece klübüne gitmek istediler. Ben bu disko,club olaylarına bir hayli soğuk bakan bir insanım. İster içi geçmiş deyin,ister sıkıcı deyin. Özellikle de bu DJ çılgınlığı beni benden alıyor, nefretle doluyorum. Canlı müziği ayrı tutuyorum tabi. Gitmeyi sevmem ama gittim mi de kesin Tolga Savacı ve Tolgahan’ı aratmam, adeta coşarım diskolarda. Gitmek istememe nedenim de genelde şu: 11 sularında başlayacaksın o gürültülü ortama sabah 5 sularında ancak çıkacaksın. Yüzlerce,hatta binlercekişi içeride. Hırlısı olur,hırsızı olur. Leş gibi de yorgunluğu cabası.

Bu arkadaşlarım aradığında önce gelemem dedim ama sonra duygularım aklıma egemen oldu ve gitmeye karar verdim. Duygularım aklıma egemen oldu dediğim de şu : ”Övgü,kesin gel,son gecemiz.Sizi çok özlücem” gibi laflar etti ama sonra:”Gideceğimiz kulüpte kafeste kızlar dans ediyor” deyince ben yelkenleri suya indirdim. Yani itiraf etmeliyim kafeste kız deyince insanın bakış açısı değişebiliyor.

Ben de kararımı verdiğimde evde değildim o nedenle club formatında giyinip gidemedim. (Milano club erkek formatı: Slim cut gömlek,üzerine kazak, ayakta dar kesim düşük bel kot,kotun altından paraşütleme boxer don) Onun yerine bol kesim kot pantalon, siyah t-shirt ile gitmek zorunda kaldım. Ancak kazağı çıkarınca farkettim ki içime giydiğim siyah t-shirtde “İstanbul Rock Republic” tshirtüymüş. Tabi bu beni onca janti genç arasında bir anda marjinal yaptı. Ben henüz disko toplarının,parlak ışıkların renkli dünyasında kendimi heyecanla dans pistine atmıştım ki bir grup iri ve siyah giyimli kazma adam bana yaklaştı ve bir tanesi göğsüme sertçe vurup şu şiiri okudu:

“raining blood
from a lacerated sky
bleeding its horror
creating my structure
now i shall reign in blood!”

"Slayer"ın "Raining blood" şarkısından alınan bu dizeler beni anında gerdi.Ben de hemen kimvurduya gitmemek için Ahmet Taşçı paça-kazık pozisyonu aldım. Gençler hayatlarında görmedikleri bu savunma sanatı introsundan etkilenip biz dostuz anlamında elleriyle “devil horns” (metalci selamı) yaptılar. O an diskoya mal gibi arkasında kocaman puntolarla Slayer,In flames... yazan tshirtlerle geldiğim için bin küsur insan içinden bu arkadaşları çektiğimi farkettim. Hemen Ahmet Taşçı pozisyonundan çıkıp, el skıştık. Nereli olduklarını kaç kere ne konserine gittiklerini anlattılar. Adını duymadığım gruplardan bahsedip, vokali yarı Türk olan harika bir death metal grubunun adını verdiler. Suratlarıdaki o yapay metalci gerginliğini atınca çok iyi insanlardı ve çoğu güney İtalya’dandı. Yalnız arkadaşım kadere bakar mısın? 1000 kişilik diskonun en iri kıyım, saçlı-sakallı adamları etrafımı sarmıştı. Oysa Milano gece hayaının güzel insnaları da içerideydi o anda. Neyse, nasip deyip eğlencemize baktık. Bu arkadaşlar gece boyunca arkadaşlarına “Bak bu arkadaş Türk metalci” deyip sendika başkanıymışım gibi herkesi benimle tanıştırdılar. Hatta sabah 6’da aynı tramvay istasyonunda hala bu arkadaşlarla muhabbet ederken buldum kendimi. Bu sıfat bana ne kadar uygundur bilemem. Metal müzik dinlediğim müziklerin 25%’sini geçmez. O konsere de “Slayer” için değil bir başka bir metal grubu “In Flames” için gitmiştim ama nasip bunaymış.

Nasibimden de çok şikayetçi değilim aslında. Beterin beteri var. Gecenin ilerleyen saatlerinde ortamda bazı uç gençleri gözlemledim. İçeride çok değişik cinsel hareketlenmeler vardı. Mesela Allah kimseye nasip etmesin, homofobik falan da değilimdir ama birbirini öpen ikiz erkek kardeşler bu sınıfta yer alacaktır. Baya gidip yakından baktım bu tiplere gerçek mi diye. İkiz mi? Evet,ikiz bu kadar benzemez insan yoksa. Öpüşüyor mu? Yani dudak dudağa kasıtlı bir şekilde deyiyorsa ve bu hayat kurtarmak için değilse bu zevke girer ve adı öpüşmektir. Tabi modanın merkezi sayılan bir şehirde yaşarsan bunlar olacak haliyle. Ben eşcinsel insanları daha önce de görmüştüm Milano’da ama arkadaşım kardeş kardeşe de olunca inan şaşırdım. Metalci kankalara dedim: “Hadi dalalım arkadaşlar” Çocuklar dedi ki: ” Özgürlük,insanlık”. Kızdım ben bunlara: “Siz kavga falan eden pis insan değil misiniz?” Hayır,madem bar bar değilsiniz o saçı sakalı neden uzattınız? Daha 5 dakika önce bana brutal vokalden kupleler döktürüyordun boru gibi sesinle. Meğer bizim iri kıyımlar gayet hümanist insanlarmış, benim dolduruşuma hiç aldırış etmediler. Ben de "Şakadan doldurdum sizi zaten dedim" Bane ne! Gençler senin gencin,ülke senin ülken, ensest senin ensestin! İçimdeki Hakan Peker’i açığa çıkartmak için sahnelere döndüm.

Kim demiş Metalciler şiddet yanlısıdır, dinleyenleri de sorunludur diye. O gece vur patlasın çal oynasın, depindik durduk diskoda metalci kardeşlerle. Müzik insanaları hakikaten ne çabuk yakınlaştırıyormuş.

Long live Rock’n’ Roll!


Raining Blood by SLAYER Long Live Rock'n' Roll by DIO