Sunday, July 18, 2010

Alice, akıllı ol...

Komik milletiz vesselam. Hurriyet internette manset atmiş: "Türklerin deodorant sorunu var". Bizim millet de durur mu, altına döşemişiz milyon tane yorumu. Sonra da tutmuş yorumlardaki iki farklı görüşü kaynak göstererek bir manşet daha: "Alice Türkiye'yi böldü". Her şey bir tarafa insan önce "Alice kim yahu?" diye meraklanıyor... Olayların başlangıç noktası grubun internet sitesinde yayınladıkları bloglarında Türkiye hakkında yazdıkları yorumlar. Bakalım ne demişler:
Istanbul was unlike any city we've ever been to.
It's the fourth largest city in the world, so it's huge, and culturally, it's very different from the U.S.
One of those cultural differences? Deodorant.
Three times I got on an empty elevator in the hotel, and three times I nearly gagged on the 7 floor ride down to the lobby. I'm not sure who was riding on it before me, but they left behind a cluster bomb of personal stink. If you're packing enough body odor that you leave a vapor trail behind wherever you go, perhaps a bar of soap and some speed stick might help out.
That's nitpicking though. Turkey is an interesting country, but unfortunately due to the schedule and the weather, I never really got out to see it.
Mike went to a bazaar with some of the crew guys and said it was amazing, but beyond that I don't think anyone even made it out of the hotel.

Maybe one of the reasons was the issue of security.
Apparently there was a bombing in Istanbul the day before we arrived, and there was also word that the concert was a terrorist target.

And to cap things off, there was a metal detector at the entrance of our hotel. That was a first. However, there were about 6 feet of open space on one side of it, and about 20 feet on the other side. So if the terrorist was a really honest person and a strict rule-follower, he would have been nabbed. Then again, he may have walked through, set off the alarm, and kept on walking without being checked, just like the guy I witnessed as I was sitting in the lobby.
I've never felt safer...

At least at the gig there was an entire bomb squad unit, a couple of bomb sniffing dogs, and a ton of security personnel.
They were doing an important job, but they just added to the massive amount of humanity roaming around backstage. I've never seen so many people backstage. EVER. And many of them weren't credentialed, and many of them didn't appear to be doing anything other than blocking my way as I tried to get from the dressing room to the production office.
So just to reiterate, I've never felt safer. Mostly due to the fact that if a bomb did go off, the odds of having at least a 30 person buffer between me and the blast was pretty good.

So to put it politely, the conditions at the show in Istanbul were a clusterf***.

Oddly enough, the one safe haven from all of the people was the stage.
The band came out and played a tight 60 minute set, and the Turkish fans put down their cigarettes long enough to shout their approval.

One of the other curiosities of this gig was the fact that there was no room for our tour bus to park backstage.
It stayed back at the hotel until the set was over, then picked us up outside of a back gate behind the stadium.

So the band's final goodbye to Turkey was making their way through a crowded sidewalk full of street vendors trying to sell them hot dogs and trinkets and glow-in-the-dark devil horns.
Like I said, it was unlike any city we've ever been to before...


Vallahi pek iç açıcı olduğu söylenemez yorumların ama herkes de sevecek diye bir kaide yok. Alışmışız tabi iki yüzlü yorumlara: " çok konukseverler, yemekler çok güzel, istanbul muhteşem." Bunlar bence de doğru ama acaba eve dönüp arkadaşlarına anlattığı ama bizimle paylaşmadığı başka yorumlar yok mu? Mesela "bu kadar boktan bir şehircilik, trafik görmedim. Etrafta çok çöp var. Erkek sayısı, kadın sayısına göre çok fazla". Ben bu yorumları çocuklardan alana kadar 10 kere söz verdim sinirlenmicem diye ama sonra küfür de ettim bebelere. Zaten aylar olmuş buradayım, vatan özlemi içimizi dağlıyor, yorumlara bak. Biz her gün Amerikalılar çok salak, Avrupa'da kızlar teklif ediyor, Çin'de her şey adi diye dolduruyoruz birbirimizi ama insan konu kendisi olunca az biraz atar yapıyor. Sonuç olarak "Alice in Chains" dürüst bir tavır sergilemiş. "en iyi konserimiz buydu, Türk seyircisi inanılmaz" gazını vermemişler. Alaydık o gavur gazını uçardık yine son hız.

Parfüm konusunda 2 teorim var. Birincisi biz gerçekten kokuyoruz. Dürüst olmak lazım, bazen ben de dolmuşa, otobüse bindiğimde yanımdaki insanın dayanılmaz koktuğuna şahit olmuştum. Bir de burun garip bir organ, birbirimize kokmuyor olabiliriz. Yıllarca Türk'ün Türk'ten başka dostu yok dediğimiz bu muymuş yoksa? Yediğimiz içtiğimiz, baharatımız, şalgamımız bir sonuçta...İkinci teorim de yazıyı yazan kişi önyargılı veya faşist. Bu batılılar arada böyle garip işler yapıyor. Geçen İngiliz bir hatun TR'den bildiriyordu. Durduk yere başına eşarp bağlamış sokaktan yapılan yayında. Artık heves mi desem, kanunları bilmediği için "başımıza iş almayalım" mantığı mı desem, yoksa "bunu bağlarsan apaçiler yazmaz" tiyosu mu desem bilemedim. İngiliz hatun baya 2 dakika Türkiye'den eşarpla bildirdi. Ah bu batı medyası yok mu? Saçmalamadan duramıyor bizden bahsederken, ayrı yazı olur...

Yalnız parfüm dışındaki korkularında adamlara diyecek tek sözüm yok arkadaş. Bize garip geliyor ama buraya yazıyorum: BATILILAR ÖLMEKTEN KORKUYOR. İlk duyduğumda ben de anlamamıştım, 2 yıl kadar oldu. Bir İtalyan çocuk TR'ye uçak bileti almış. O ara da bizde yine bir bombalama hadisesi yaşanmış. Çocuk geldi: " Biz 5 arkadaş bilet aldık ama olaylar olmuş, ailem de tedirgin, gidelim mi?" diye sordu. Şaşırmadım desem yalan. O zamanki tepkim, sana mı patladı gibisindendi. "Git oğlum git, bilet yanmasın. Bir şey olursa garantisi benim" demiştim. İkna edici tarzımdan sonra çocuk da gitti. Çok dua ettim başına iş gelmesin diye. Çünkü sorun olunca ilk etkilenen biz oluyoruz. Tecavüz edilip öldürülen gelinde de, öldürülen papaz olayında da insanlar gelip size sorduğunda verecek cevabınız olmuyor. Diyeceğim biz ölümlerle yaşamaya bir şekilde alışmışız ama millet bilmiyor arkadaş. İşte bu nedenle ben adamın diğer kaygısını çok normal ve mantıklı buluyorum.

Asıl bi de o bizim toplumumuzda marjinal sayılan tipiyle biraz dolaşsaydı bakalım...Biz bakışlarımızla soyarız adamı, resmen taciz ederiz adeta hakkımızmış gibi. Bir zamanlar saçım uzundu, kulaklarımda küpeler vardı oradan biliyorum. Şimdi bir karşılaştırma yapalım. Bügün Milano'da Via Torino'da bir yürüyüş yaptım. Foto çekmedim ama belki fırsat olursa çekerim. Sokakta bizim standartlarımızda marjinal olacak 100lerce figür var. Bir kere bizde bu çeşitlilik yok. Herkes 3 aşağı 5 yukarı aynı. Örnek vereyim, yollarda yürüyen makyajı, takıyı, kıyafeti abartmış gayler veya gay çiftler var. Kimse bakmıyor arkadaş. Yemin ediyorum, kimse kafasını çevirip bakmıyor. Mini etekle bisiklete binen güzel kadınlar var. İnanması zor ama o kadın bu tavrından dolayı kesinlikle yaftalanmıyor. Pantolonu poposunun yarısına kadar inmiş, İtalyan gençleri var, bir kişi de çıkıp "aile var" demiyor. Bu örnekler artar ama önemli olan toplumun bu olaylar karşısında bırakın fiziksel baskıyı, bakışlarla bile taciz etmemesi bu insanları. Bir de burası daha İtalya. Bunun İsveç'i var, Hollandası var. Gerçekten de demokratlaşmış insanlar...Bence bir batılıyı Türkiye'de en çok korkutan bu rahatlıktan gelip, maruz kalacağı bakışlardır. Şimdi o Sultan Ahmet'te gezen ve laf atılan, her hareketi başkaları tarafından izlenen turist kadını düşünüyorum da...Ben olsam korkarım.

Türkiye'yi bilmeyenler hakkımızda çok olumsuz düşünse de geçen öğle yemeğinde olumlu bir şey de duydum. Ya da yanımda böyle konuşuyor çocuklar. Okumuşlar Türkiye'nin ilk 3 ayda %11 büyüdüğünü, Avrupa'nın ise %0,5'de kaldığını. Birisi çıktı "Ben demiştim abi, gelecek orada, bizi götür Övgü" dedi. Ben o an geçen sene %14 ile küçülme rekoru kırdığımızı söylemedim tabi, baktım onlar bilmiyor şöyle iyiyiz, şöyle gelecek var diye doldurdum. Kol kırılır, yen içinde kalır. Her bildiğimizi anlatmıyoruz tabi buradaki gibi...Bir çocuğun ağırına gitti: "Abi biz de 60larda 70lerde öyle büyümüştük" dedi. Allahtan aklı başında birisi vardı da cevabı ben vermedim: " 2010dayız Enrico, bırak geçmişi...". Vallahi 4 kişiye söz verdim TRde çalışmaya başlayınca sizi aldırcam diye. Başımıza iş aldık ama Avrupa'dan TRye bireysel çabalarımla beyin göçü başlatmak niyetindeyim. Yıllarca bacasız sanayi argümanıyla büyümüş bir genç olarak, bacalı sanayi devi bir ülke olma fantazisi bile sevindirdi beni ton balıklı salata yiyip durduğumuz sıkıcı öğle yemeğinde...Ama yok, hayal bizimkisi. Nereden bulacaksın şimdi bizim kadar fedakar, cumartesi demeden, fazla mesai demeden çalışacak Avrupalı'yı...

Neyse, konu Alice Türkiye'yi bölüyor olunca dayanamadım uzunca yazdım. Okumak zor oluyor internette uzun yazı. Aşağıya hakkımızda ters laf etmeye cüret eden kendini bilmezlerin bir eserini de koyup kendilerini müzik arşivimizden silelim. Yaş geçtikçe arşivler büyür ama biz Türklerde ters oluyor. Önce System of a Dawn (Ermeni meselesi) gitti, sonra Orphaned Land (İsrail meselesi)...Şimdi de Alice in Chains...Ama "Elveda" demiyorum sana Alice, "Akıllı" ol diyorum giderken...


1 comment:

Pink Freud said...

Kelimesi kelimesine "haklı" bi yazı.d