Tuesday, October 11, 2011

ALT

Biz Ankara'nın güzel zamanlarına mı denk geldik, yoksa hep böyle oluyor da insan kendi zamanında olanı mı hatırlıyor? Barlara giderdik, müzikler dinlerdik, şimdi hepsi albümler yaptı. Kül, Zakkum, Çilekeş, Ruj, Manga... Duman bile Seymenler Parkı'nda 3-5 lıraya konser veriyordu o zamanlar. Ne kadardı fiyat hatırlayamam ama 2 yılda 8 kere konserlerine gitmiştim. Demek ki baya ucuzmuş. O zamanlarda bir kaç kere dinleyip çok sevdiğim bir grup vardı. Bir kere ODTU rock şenliğinde muhabbet etmiştik, yanlış hatırlamıyorsam iki eleman İTÜ makinadandı. Gerçekten çok sevmiştim bu grubu, üretimleri sonra devam etmediği için üzülmüştüm. Bugün internette gezerken farkettim ki siteleri yenilenmiş. Çok sevindim, özlemişim.




Artık Alice in Chains dinlemediğim içinbu çocukları tekrardan listeye aldım. Bu Alice in Chains'e dellenme olayı ne enteresan insanlarımız olduğunu göstermeye yeter ama bende bir hikaye daha var. Bizim ofiste Azeri bir abi var. 8 yıl Türkiye' de kalmış, okumuş, çalışmış. Bana hala çok kavga olup olmadığını sordu. Azarbeycan'dan gelince çok şaşırmış futbol, siyaset yüzünden birbirimize dalıp durmamıza. Asıl bomba da sabahları milliyetçilerle kımız muhabbeti yapmaktan, akşamları da koministlerin: 'Abi bize Lenin'i anlat' çıkışları sonucunda kimlik bunalımına girerek, Azarbeycan'a geri dönmesi. Memleketi özledim ya, buralar o kadar matrak değil.

Monday, October 10, 2011

İçimdeki Canavarı Norveç'te Tanıdım

Bergen'e daha yeni yeni ısınıyordum ki müdür bey odasına çağırdı 2 hafta önce 'Sana iyi haberlerim var' dedi, durumu anladım. Bu aralar birkaç kişi transfer olmuştu. Aklıma gelen başıma geldi. Şu bulunduğum aşamada transfer pek yaygın değil. Bolca işe gitmem gereken bir dönem. Almanya'ya transfer olduğumu duyduğumda hiç bir şey hissetmedim. Ülke değiştirmek artık şehir değiştirmek gibi. Bir soğuk şehirden bir diğerine gidiyorum hepsi bu. Güzel tarafı ise Almanya'da günlerin asla buradaki gibi kısalmayacak olması. İş anlamında da marjinal değişiklikler olacak. Artık off-shore mühendisi değilim. İşler bundan böyle karada. İşe helikopterle gitme duygusunu yaşamama şartlar izin vermedi, bundan sonra kamyonla...
Tabi ki haberin ertesi günü eşyalarımı toplayıp Almanya'ya gidemiyorum. Sıkıntı da burada. Türk oldun mu illa ki göğüsleyeceğin zorluklar olacak. Çalışma izni, askerlik belgeleri vb. Sıkıntı da burada başlıyor. Burada gidecek eleman olarak işe yollamıyorlar, Almanlar da çalışma izni olmadan gelemezsin diyor, olan bize oluyor.
Bu arada da bir çözümle geldiler. şirketin Diyarbakır veya Tekirdağ üslerinden birine yollanma ihtimalim var bu 2 aylık dönemde. Haberlere bakarsak DBakır karışık gibi ama orada çalışan yabancılar durumun iyi olduğunu söylüyor. Bu da daha net değil.
Bir kez daha sırf doğduğum yer yüzünden rekabet ettiğim insanların gerisinde kalıyorum. Sinirlendim.
Buradaki hayata iyice alıştım. Hangi otobüs nereden geçer, nereden ne alınır biliyorum artık. Geldiğimden beri, sanırım yağmur yağmayan gün sayısı 3. Cumartesi veya pazardan birisinde genelde işe daha geç gitmek kaydıyla çalışıyorum. Abu Dhabi'deyken ölümü gördüğüm için, sıtmaya çoktan razıyım.
Abu Dhabi demişken internette çok paylaşılan bir fotoya güldüm bugün.

Aklıma Abu Dhabi'de beraber çalıştığım Araplar geldi. Hakikaten buna benzer bir yaklaşımları vardı. Özellikle de Ramazan'da koyuverdilerdi iyice. İlla ki özel muamele beklediler oruç tutmayanlardan. İşlerini oruç tutmayanlara yığıvermekte bir sakınca görmediler. Kendileri ise yatış pozisyonuna geçti. Ancak çok stresli geçen zamanlarımızda hep beyaz entariler içindeki Arap arkadaşlara özendim. Herkes çok stresliyken bunlarda inanılmaz bir vurdumduymazlık vardı. Bunun nedeni din midir, salt kültür müdür bilemedim, hala düşünüyorum o vurdumduymazlık, gamsızlık noktasına insan hayatta nasıl ulaşır diye.
Norveç'e gelince, artık kesin kararımı verdim ki burası adeta anti-Türkiye. Orada özlediğimiz ne varsa burada mevcut. Ama Türkiye'de güzel olan hiçbir şey de burada yok. Misal geldiğimden beri araba kornası sesi duymadım. Şehirde suç işlenmiyor, şehirde fakir yok, cumartesi geceleri herkes sarhoş, icki aşırı pahalı, herkes spor taytı giyiyor, marketler ve alışveriş merkezleri çok küçük, işten çok erken çıkıyorlar(15-16 arası), kadınlar makyaj yapmıyor, yemek kültürü sıfıra çok yakın ama balık ürünleri yaygın, düşündüğüm kadar soğuk değiller, çok yardımseverler ve aşırı medeniler. Aşırı medeni konusunu açarak bitireyim. Bir gece biz balkonda çay içerken çok gürültü yaptığımız için yan komşu çıktı ve sessiz olmamızı istedi. Biz de susup içeriye geçtik. 3 gün sonra kapının önünde İngilizce konuştuğumuzu duyan bir kadın bize yaklaştı ve 'benim gece uyardığım insanlar siz misiniz?' dedi. Benim geldiğim coğrafyada bu konular yüzünden cinayet işlenebildiği için tedirgin oldum ama Norveç'te hiç cinayet işlenmemesinden yüz bularak 'evet' dedim. Kadın o günden beri uyuyamadığını, atılan şen kahkaları böldüğü için suçluluk duyduğunu, kendisini affetmemizi ama o gece gürültüden uyuyamadığını anlattı durdu. Ne diyeceğimi bilemedim. Böyle insanlar kalmış mı yerkürede? Ben de ezildim. 'Biz asıl büyük eşeklik ettik' dedim. Teyzeyi yolladık. Ama o gün içimde insanlığa karşı bir ışık belirdi. İnsanı hep pis, kötülüğe meyilli bilirdim ama Norveç'liler naiflikleriyle beni 1 aydır yanıltıyorlar. Eskiden Türk insanı da böyle iyiymiş galiba. Hikayelerden, büyüklerden dinlediğim kadarıyla ama ben kendimi bildim bileli Türkiye'de bu ortamı tatmadım. Hep şiddet, hep öne geçmek için başkasını ezmek, hep derdini anlatamamak gördüm. Biz ne yaptık da canavarlaştık, Norveç'liler nasıl böyle insan kaldı? Şimdi bunu düşünme zamanı. Bir ünlü filozofun dediği gibi 'Bunlar insansa biz neyiz? Biz insansak bunlar ne?'



city sick- smthng's wrong in it...