Friday, February 7, 2014

Öldürmeyen Şey...







Suudi Arabistan'da daha az sıkıntı çekmemin tek nedeni Libya'yı bilmem. Beklentim yok, sıfır. Havaalanında pasaporttan geçmem 3 saat sürüyor. Kuyruk, dünyanın her tarafından gelmiş -ama çoğu Asyalı- kölelerle dolu. Hemen Libya'dakinin benzeri bir kirlilik göze çarpıyor. Bilmeyene zor gelecek cinsten. Geçip rezıdansa gidiyorum, saat sabahın 4ü olmuş. Tabi ki odam hazır değil. Hiç sinirlenmiyorum, her şey beklenti dahilinde. Odanın hazırlanması ve yatmam sabah 5i buluyor.

Ertesi gün işyerine gittim, biraz da şehri gezdim. Eksikleri gidermek için alışveriş merkezine gittik Nijeryalı dostumla. Afrika görmüşlük olunca serde, arkadaşlık kolay gelişti. Alışveriş merkezinin bazı yerlerine alınmadık. Aile günüymüş. Ardından da beni çöldeki kampa göndermeye karar verdiler. Zaten şehirde dursam ne olacak...

Şehirden çöle giderken, yolda radyo Aramco dinliyoruz. Dünya müziklerinden örneklerin çalındığı hoş bir frekans. Sertap Erener çıkıyor "Buda" diyor. Fena değil, mutlu oluyorum. Şöförüm Pakistan'dan. Bilmeyenler için daha önce burada yazmış olmama rağmen söyleyeyim, Araplar işgüçlerini Asya'dan sağlıyorlar ve iyi şartlar sunmuyorlar. Katar'ın dünya kupasına hazırlanırken işçilere yaptığının benzeri yarımadanın her tarafında devam ediyor. Buranın favori milleti de Pakistan. Sanırım müslüman olmaları nedeniyle. Yolda bir benzinlikte duruyoruz. Her yer çöp dolu, çöpler kokuşmuş. Kış ortası sinekler uçuşuyor. Sonradan anlayacağım üzre bu sadece bir benzin istasyonunun durumu değil, hepsi böyle. Şöför süper restoran adı altında beni bi Pakistan restoranına götürüyor istasyonda. İçeri giriyorum, dünyanın en pis restoranında, yere oturmuş elleriyle yemek yiyen bi çok kişiyi görünce arkamı dönüp çıkıyorum: "ben başka bi şey yicem". Lafı ettik de ne yicem ki? Biraz dolaşıp yine pis bi hamburgerci buluyorum. İştahsızca yiyip şöförle buluşup lokasyona varıyoruz.
Kamp odama yerleşiyorum. Uganda'dan falan iyi gibi sanki. Kampların saçma zorluklarına değinmeyeceğim. Uyuyakaldığında yemeği kaçırmak en kötü tarafı heralde...

Derken işe başlıyoruz. Suudiler, Libyalılar'ın aksine çöle asfalt yol yapmışlar. Küçük şehircikler var. Devasa Aramco tesisleri falan. Açıkçası Libya'dan daha iyi çölleri. Tabi daha güneyde "dead quarter-ölü alan" var. Orada henüz petrol aramadıkları için Libya gibi Mars'a benziyor olmalı.
Altımızda 400km'den daha uzun bi alana yayılmış bir petrol denizi var. Böyle bir rezerv heralde dünyada başka yerde yok. İkinci dünya savaşından sonra petrol aramaya gelen Amerikalılar'ın kazdığı ilk kuyular boş çıkıyor. Bahreyn'de petrol daha yüzeyde ve burada da öyle olduğunu sandıkları için daha derine inilmiyor sondajda. Alanı terketme kararı için şirket yöneticilerene başvuruyorlar. Yöneticiler, karar kesinleşene kadar kazmaya devam edin diyorlar. 400 feet daha kazıyorlar ve baaaaam...Dünyayı değiştiren o denize ulaşıyorlar.
İşte o denizin üzerinde bugün binlerce kuyu var. Bu kadar kuyuyu daha önce hiç görmemiştim. Topu topu 10 mühendisis. Kuyudan kuyuya geçtiğimiz için canımız çıkıyor. Genelde sabah 6da yola çıkıyoruz. Hazırlıklar öğleden sonra 14-15i buluyor. Operasyon ertesı gün sabaha 3-4e kadar. 7'ye kadar kamyonlarda falan uyuyup kampa dönüyoruz. Duş al, yemek ye ve ertesi gün yeni kuyu. Ekipler de genelde Saudi, Pakistan, Srilanka, Bangladesh....

Yol üzerinde o iğrenç benzinliklerde yiyoruz yemekleri. İlk gün arkamı dönüp çıkmıştım ama sonra "belki alışmam lazım" dedim. Yere oturuyorum ve elimle dalıyorum. Hala pilavı elle yiyemiyorum. Etrafımdakiler "nasıl olur ya, öğretelim" diyorlar. Ulen öğrenecek ne var. Sanıyorlar ki tekniğim yetmiyor. Teselli ediyorlar arada: "ok, no problem". Allahtan yemekler bizimkinin aşırı baharatlısı. Düşün ki ben baharatı çok severim yine de baharatlı geliyor. Pislik konusu ise...Hijyen beyinde biter arkadaş. Hijyeni düşünmeden yaşıyorum. Bu kadar söyleyeyim, başka seçeneğim yok.

Bir sabah bi yemek söylemişler. Bana bakıp güldüler. "Bak şef, bu çok güzel ama sen yiyemezsin" dediler. "Ne o?" dedim, adam daha paçanın pa'sını söylediğinde paça benim ağzımdaydı. Elimi adamın tasına daldırdığım gibi kaptım paçayı. Araplar ve Pakistanlılar mal gibi bakakaldı şaşkınlıktan. Araplar yiyemiyor paça, Pakistanlılar da paça yiyen yabancı görmemiş. İşkembeyi tarif ettim, varsa söyle dedim. Adamlar onu biz yemiyoz reis deyip saygı duydular. Sonra nohut falan geldi. Bizim yemeklere çok benziyor. Kebap var aynı adana kebap. Her şeyi yiyişim karşisinda Pakistan camiası şokta...Ah bi de elleriyle o yiyecekleri bana ikram etmeseler.

Bir de Sri Lanka'lı bi vinç operatorü vardı. Ben zaten bilgisayarın başında yeri geliyor 20 saat oturuyorum. Devamlı çay. Bilenler bilir çayda sınırım yoktur. Adam hayret etti. "Bunca yıllık Srilankalıyım, böyle çay içen görmedim" dedi. Benim içtiğim sütsüz ve şekersiz çaya da süleymani çay deniyor...

Bazen etrafıma toplanıyorlar, bana Türkiye'yi, Afrika'yı ve Avrupa'yı soruyorlar, anlatıyorum. Bi tanesi bana ibn Battuta diyor.


Etrafın pisliğine gelirsek. Maalesef bu coğrafyalarda çevre ve temizlik bilinci çok sınırlı. Mesela ben çöpleri arabada tutup, camdan fırlatmadığım için pis olduğumu düşünüyorlar. Ben onlara bir-iki atmayın diyecek oldum. Vazgeçtim. Stresin kaynağı, değiştirmeye kudretimizin yetmeyeceği şeyleri değiştirmeye çalışmamız. Benim hayatımda bu şekilde yaşamak sadece beni bozar. Mücadele etmiyorum artık. Bu bahsettiğim arkadaşlar bazen iş için gittiğimiz kuyuları 2-3 gecede öyle kirletiyorlar ki Araplar bile Asyalılar'dan şikayetçi oluyor. Torbalar, bardaklar, muz kabukları, gofret ambalaşları. 3 gece kaldığımız bi iş vardı. Uyudukları yerin önünü belediye çöplüğü yapmışlar. Şimdi biraz bağırdığım için torbaya doldurup 100 metre ileri atıyolar. Daha da bi şey yapamam, yapmayacağım, yapmak istemiyorum. Dünyanın alması gereken çok yol var daha ama o kadar zaman var mı bilmiyorum.

Bi ara da Arabistan'da kadının durumunu yazmak isterdim ama kadın görmediğim için gözlem sınırlı. Havaalanı, uçak ve benzin istasyonları dışında görmedim. Libya ve diğer Arap coğrafyalarında kadının çok değersiz bir insan şekli olduğunu gözlemlemekle birlikte, Arabistan'da bunun da altında olduğunu düşünüyorum. Belki bi kedi gibi bi şey. Arabadan çıkmıyorlar eşleri alışverişteyken, pasaportlarını sınır polisine kendileri değil, eşleri uzatıyor falan...Hep arkada bekliyorlar ve sanki konuşamıyorlar. Avrupa ile ilgili en çok "gerçekten kedilerin konuşabilmesine" şaşırıyorlar. Bir keresinde benzinlikte arkamıza bir araç parkedip alışverişe gitmiş. Arabanın yolcu koltuğunda bir kadın var. Boğulmasın diye camı aralık bırakmışlar. Parktan çıkamıyoruz ama ilginç olan kadına arabanın ne zaman gideceğini, şöförün nerede olduğunu veya anahtar varsa bizim çekip çekemeyeceğimizi bile soramıyoruz.

Bedevi bir işçimin deve aşkı ve bana bi tane satmaya çalışması, ikinci bir kadınla evlenebilmek için canla başla para biriktiren bir diğer operator, Abu Dhabi'de çılgın gecelere aktığımız arkadaşım Muhammed ile çölde yeniden karşılaşmamız, gezi eylemlerine katılan tip, Arabistan ve Bahreyn'de işlenebilen günahlar
...Herhalde daha yazacak çok hikayem olacak.

Şimdilik benden bu kadar. İnsanı öldürmeyen her şey güçlendiri mi bilmiyorum. Bazıları cidden ağır yaralıyor...Özellikle videoda değinilen mevzu: