Saturday, October 14, 2017

AZ ÜNLÜ

            Cumartesi bir arkadaşla HeyDouglas konserini dinlemek üzere Kadıköy'e aktık. Bir arkadaş dediysem, kendisi üç albümlü bir rock müzik grubunun az ünlü basçısı. Boş değiliz. Üstelik az ünlüyle çıkacağız, herifi mahcup etmeyelim diye deri ceketimizi, janti ayakkabımızı falan çekmişiz. Hayran klübünden birisi gelirse, bizden yana kafası rahat olsun istedik. Ama kendisi bahar günü kışlık hırkayla çıkagelmiş. ''Marjinaldir, olur'' dedim, ses etmedim.

Muhabbet şamata derken konser mekanının önüne geldik, kalabalık. Mekan oldukça popüler. Popüler mekanlar yoz olur ama kalkıp gelmişiz, girmemek olmaz. Baktık kalabalık statik, biz girmek üzere hareketlendik. Tam gireceğiz bir koruma önümüzü kesti. Baktım benim az ünlü arkadaş devreye girmiyor, konuşma bana kaldı:
-Konsere geldik
-Bilet?
-Buradan alacağız
-Damsız giremezsiniz
-Arkadaşım Kadıköy’de çalan bi tiptir, giriverelim.
-Olmaz kardeşim
-Üç albümleri var, ‘’best of’’ yolda.

Koruma bizim az ünlüyü kesti. Korumanın bakış açısıyla ben de süzdüm ve hakikaten star ışığı alamadım kendi arkadaşımdan. Koruma da alamamış olacak ki ‘’Olmaz’’ dedi.

Vay canına, afişte ''damsız girilmez’’ falan yazmıyor dedim ama mimikleriyle maalesef yaptı. Bizim az ünlü arkadaş da bakıyor. Vallahi insan boşuna az ünlü olmuyor demek. Bi atlasa: ''Biz bu mekanlarda çalıyoruz’’ dese. Yok, sahnede durduğu gibi duruyor yanımda. Nedense tartışmayı uzatmadık. Sıradan çıktık. Az ünlü hem lafa karışmıyor hem de dönmüş diyor: ''az daha bastırsan alacaktı''. Dedim ki: ''Senin o hırpani hırkan yüzünden giremedik, pehlivan gibi terlemişsin zaten''. Nasıl da gülüyor bir görseniz, neredeyse sevimli de gibi bir taraftan.

Baktım orada bekleyen hanımefendiler var. ‘’Birilerinden yardım isteyelim’’ dedim. Az ünlü arkadaşım güldü ve liseli olmakla itham etti. Gittim sordum bekleyen kadınlara:
-Pardon, sayın bayanlar bizi almadılar da girerken yanımızda durur musunuz?

Kadınlar grubu şöyle bir baktı bize, yakaladım ki aralarından güzelce bir tanesi bizim az ünlüyü iyice süzüyor. Tanıdı kesin, olur bizim iş diye düşündüm. Ama her zaman olduğu gibi kadınlar grubunun en çirkini öne atıldı ve ''olmaz, biz arkadaşlarımızı bekliyoruz’’ dedi. Bir grup kadın varsa, her zaman grup adına en çirkin konuşur. Bunu bilecek kadar dünya gördük çok şükür. Bu çirkin beş saniye daha konuşmasa bizim az ünlüyü anımsayacaktı ya albüm kapağından ya da sahneden. Çirkinleşmemek için kendimi zor tuttum çirkinin tutumuna karşı. ''Tanımadınız mı onu?’’ diye sordum. Böyle acayip mal gibi kaldılar. ''Çok garip’’ dedim ve uzaklaştık. Baktım sonra grupta hararetli bir tartışma aldı yürüdü. Az ünlü: ''bizi beğenmediler'' dedi. ''İnsaniyet ölmüş'' dedim.

Bir soğuma geldi, konsere giresimiz zaten kaçtı. Az ünlü rahat, alışmış az ünlülüğe zaten. Olan bana oluyor. Tam o sıra yaklaşmasını istemeyeceğim bir çocuk yaklaştı. ''Sizi de mi almadılar?’’ dedi. Lan hayret bir şey ya, küçük çaplı bir kaybedenler klübü olmaya başladık. Bu arkadaş net: standard bir mühendis. ‘’ODTÜ, İTÜ, Yıldız?’’ dedim. ‘’İTÜ-2010’’ dedi. Adam kırmızı kareli gömleği ve top sakalıyla çıkmış gelmiş. ''Almadılar’’ dedim. Bir sürü konuşmaya başladı. Bizim az ünlü zaten basçı, arkada durmaya alışmış. Sadece dinliyor. Buna ver rakısını, iki saat durur. Muhabbet bana kaldı. Eleman anlattıkça anlatıyor. Tam dinlemiyorum bile, arada ben de ''aynen'' falan diyorum. Devamlı ''aynen’’ diyerek sohbeti sınırsız uzatabileceğimi falan düşünüyorum o ara. Bizim kareli gömlekli çok uluslu bir şirkette IT’ciymiş, ona bile ''aynen'' deyince bizim az ünlü ayıldı da muhabbete girdi.

Tam ne yapacağımızı düşünürken bir ses geldi arkamdan ve bizim IT’cinin yüzü güldü: ''Ooo Mehmet, biz de seni bekliyorduk’’ Dönüp bir baktım ki az önceki çirkin bu. IT’ci Mehmet ''iş arkadaşlarım’’ dedi. Çirkin hariç kızların hepsi bekledikleri kişinin kareli gömlekli Mehmet olmasının anlaşılmasından mahçup gibiydi. Ama çirkinin dünya umurunda değildi adeta. Az önce hepsi ''Biz yakışıklı çocuklar bekliyoruz'' kibirinde olan kızların mahcubiyetine acayip sevindim. Alman olsam bu hale ''Schadenfreude'' derdim, ama Türk olduğum için ''içimin yağları eridi'' dedim. 

Sonradan anlaldık ki bunlar komple bankacı takımıymış. Az önce benim az ünlü arkadaşımı süzen hanımefendi de az ünlüyü tanımamış ama hırpani hırkasına gözü takılmış. Başladı herkes sohbete. Nasıl gülüyoruz nasıl eğleniyoruz. Ortam ısınınca bizim az ünlü basçı adeta bir front man’e dönüşmesin mi? Sövdüm piçe, az ünlülük müessesesine hakaret ediyor gözümün önünde. Neyse konser saati geldi. Dediler ki: ''Haydi, hep beraber girelim''.  Hayatta salak bir huyum vardır. Etrafta hiç kamera olmamasına rağmen ve bu huyun hiç faydasını görememiş olmama rağmen bazen bir film sahnesinde gibi hissederim. O anda da adeta kamera yüzüme yakın çekim girmişti ve seyirciler merakla cevabımı beklemekteydi gibi hissederek, gururlu bir ses tonuyla çirkine döndüm ve dedim ki: ‘’Biz karar değiştirdik, siz girin’’

Bu az ünlü arkadaşla bizim hukukumuz eski. Yatılı lise günlerine dayanır. Bilirsiniz yatılı okul arkadaşlığı başka şeye benzemez. Kardeşlik gibi bir şeydir. Az ünlü, ama dev yürekli yatılı okul arkadaşım dedi ki: ‘’Bro, ben giriyorum’’

Hay senin geçmişini... Kulağına eğildim ve dedim ki: ''Bari çirkine yüreme''. Arkamı dönüp ayrıldım. Bakkala uğradım, bir bira içeyim bu gece şerefine diye. Bakkal da o saatte bira satmıyormuş. Müptezel muamelesi çekti. En azından dolmuşa yetişeyim diye koşarak kan ter içinde dolmuşa yöneldim. Neyse ki yakaladım ve bu gece başıma gelen en iyi şey bu olduğu için dolmuşçuya gülümsedim ve terli terli o arka sıranın kendisinden tiksinilen dördüncüsü olarak yerimi aldım.

Az ünlü iki gün sonra aradı, IT’ci Mehmet ve bankacı kızlarla kahve içmeye gideceklermiş. ''Gelir misin?’’ diye sordu. Kamera yine adeta bana dönmüşçesine ayağa kalktım, ''intikam soğuk yenen bir yemektir’’ diye düşündüm, çok emin bir ses tonuyla sordum:


-Kaçta ve nerede?...

Telefonda konu konuyu açtı, konuştukça anladım ki az ünlü, çirkine vurulmuştu. Telefonu kapattım. Bu yazıyı yazdım.