Thursday, December 9, 2010
Geldim-Gördüm-Yenildim
Efsane Efes'ten eser kalmamış, takım sanki hiç beraber antreman yapmamış gibi sahada. Rakip de çok kuvvetli değil, belki yeneriz diye gittik. Olmadı. Nerede o eski Efes?
Az sayıdaki taraftar da bu oyunla 4 çeyreği çıkaramadı. Yine de bir ara salonu inlettik:
Paramız mı var, Gucci alalım;
Vespa'mız mı var, kız tavlayalım;
Efesliyiz biz;
Sürünüyoruz...
Başka sefere...
Monday, December 6, 2010
Memleket
İnsanı şu dünyada kaç kişi şartsız, koşulsuz sever? Şanslı olanlarımızı ailesi... Zengin ve nüfuzlu ailesi olanlar için bazı şeyler hep daha kolay olur, yalnız ve emekçi ailesi olanlar içinse hep biraz daha zordur hayat. Ancak durum ne olursa olsun değişmeyenleri de vardır bir ailenin, yuvanın. Başına dışarıda ne gelirse gelsin, başarsan da başaramasan da istediğin zaman gidip kapısını çalabileceğin, koşulsuz sana kapısını açacak olan, seninle aynı dili konuşan, genlerine şekil vermiş olanlar vardır orada. İsmini, sıfatını edindiğin, davranışlarını şekillendirdiğin yerdir orası. Saçın, başın, tipin, huyun, boyun hep bu insanlara benzer. Aralarında gezerken kimse seni yadırgamaz. Onların arasında büyürsün, gün gelir anlarsın ki davranışların onlara benzemekte, gülüşün, sinirin, konuşman onları andırmakta.
Ardından sana bir yatırım yapılır, imkanlar dahilinde adam olmana uğraş verilir. Kimi zaman iyi bir diploma edinmene yardımcı olurlar, kimi zaman da bir zanaat ve bazen de bir şey vermezler öylece kalakalırsın ortada. Çok zaman beğenmezsin durumu, daha iyisine tamah edersin. Gün gelir kızabilirsin bile koşulları daha iyi olmadığı için onlara. Ya atlatırsın bu durumu, fazla düşünmez olursun ya da elbet öğrenirsin bu uhde ile yaşamayı.
Büyürsün, kendi hayallerin olur. Büyük hayallerle çekip kapıyı çıkmış olabilirsin. O anda bile bilirsin, istersen bir gün dönebileceğini. Denersin, muhakkak ki o hayallerin önüne bu hayat setler çekmiş olacaktır, sonunda kendini bambaşka yerlerde bulacaksındır, tasarladığın noktanın ötesinde veya gerisinde ama daha çok sağında veya solunda, bambaşka bir rotada. Hatta bütün bu uğraşı, koşuşturma içerisinde onları ara sıra unutmuş olduğunu da fark edeceksindir ama yine de tamamen kopamayacağını da. Çoğu zaman kulağın onlardan gelecek haberlerde olacaktır. Onları her gün gördüğün zamankinden daha hassassındır artık, onları daha çok düşünüyor olduğunu fark edeceksindir zamanla. Başlarda kocaman bir hevesle kaçtığın o ortamı çok zaman aradığını ama özellikle de yalnızlığında ihtiyaç duyduğunu anlayacaksındır. Fark edeceksin ki uzakta olsalar bile onlar mutsuzken sana mutluluk olmadığını. Bu yolculukta onlarla aynı gemide olduğunu hissedeceksindir sıkça.
Yolculuğunda seni anlamayanlar olacak, dilini çok rahat konuşamadığın insanlarla muhatap olacaksın. O zaman keşke ailem burada olsa diyeceksin, arkamda dursa, bana destek çıksa. Yine de elindekiyle yetinmeyi bileceksin, fazla şikayet etmeyeceksin, çünkü bu hayatı sen seçtin. Her şey daha güzel olsun diye uçtun gittin aralarından. Şimdi bütün hepsini göğüsleyeceksin. Seni imkanları bu kadar olduğu için maceranda yalnız bırakmışlarsa, diğer ailelerin çocuklarının arkasında nasıl da durduğuna bakıp iç geçireceksin veya daha da kötü durumdakileri görüp haline şükredeceksin. Ama ne olursa olsun, işler çok kötü giderse, yenilmek demiyelim ama akıntıya karşı yüzmek sana zor gelirse, kendini akıntıya bırakıverecek lüksün olduğunu bilmek seni hep rahatlatacak. Birgün elinde bavulun, doğduğun yere, yuvana dönme lüksün hep elinin altında nasılsa. İçeride seni karşılayacak, soru sormayacak insanlar seni bekliyor olacak.
Oysa işin matematiğine bakarsak bütün bu hislerin kaynağı sadece ve sadece o yuvada, o ailede doğmuş olman. Aynı ihtimalle, bambaşka bir yerde de doğmuş olabilirdin ve bu durumda başka insanların karşılıksız sevgisini ve desteğini alacaktın. Bugün sırf o yuvada dünyaya gelmedin diye, sırf tipin değişik diye seni sorgulayanlar, başka koşullarda sana karşılıksız destek verenler olacaktı. Ama kim düşünür ki duygular varken matematiği. Başka ailenin evladıysan, gerisi teferruat. Belki çok zorlarsan, kapılarında yatsan birileri seni evlatlık almayı kabul edebilir ama bu da karşılıksız olmayacak. Baştan bir çok yükümlülüğü yerine getireceğini garanti etmen gerekecek.
Gurbet elde oturma iznimi almak için sabahın onundan beri beklediğim ve öğleden sonra iki olmasına rağmen sıranın gelmediği, dünyanın dörtbir yanından gelmiş göçmenlerle dolu bir kuyrukta düşündüm bu yazdıklarımı, bambaşka ailelerin çocuklarıyla tam dört saat geçirdikten sonra. Bazılarının aileleri bile yoktu ve belki içlerinden “memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?” diye geçiriyorlardı, bazılarınınsa aileleri ya çok fakirdi ya da zengin-nüfuzlu aileler tarafından dağıtılmıştı. Onlara bakınca kendimi iyi hissettiğim için moralim bile bozuldu, şikayeti kestim. Zaten bizim bu sıraya nüfuzlu ailelerin çocukları uğramıyor. Kapılarını çaldıkları çoğu diğer aileler de içeriye buyur ediyorlar onları sorgusuz... Çıkıp oradaki memurlara anlatmak istedim olan-bitenin saçmalığını ama komik duruma düşmekten korktum. İşte böyle “sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok”...
Demem o ki, aileleri gibidir memleketleri insanlara. Kimimizi daha yolun başında kendi ailesi hor görür, kimimizi başkalarının aileleri. Kimilerimizin arkasında çok güçlü aile desteği olur, başkaları asla bizi ezemez. Kimilerimiz hep yalnız olmuşuzdur, gelen geçen şamarlar. Ne de olsa ailen sana sahip çıkmazsa, başka ailelerden merhamet bekleyemezsin bu gaddar dünyada. Bir de hepsi rastlantısal olmasına rağmen renginden, saçından, dininden dolayı seni kabul etmeyen aileler vardır ki neye isyan edeceğini şaşırırsın bu durumda. Güzeldir başın sıkıştığında, başaramadığında dönüp gideceğin, seni yüzde yüz anlayan, sorgusuz içeriye buyur edecek bir memleketin olması. Şikayet de etsen, darılsan da, kızsan da başarısına sevindiğin, derdine yandığın, seni sen yapan bir memleket. Gönül rahatlığıyla “memleketim” dediğin bir yuva. Dileriz hep sevgi görelim ama maalesef bazen döver-bazen söver ama dönünce hep kabul eder.
İşte bu sayede sabırla bekledim sıramı, bu sayede iki çift laf söyledim işini safsaklayan ve beni değersiz gören memura, bu sayede gülümsedim gri Milano gökyüzünün ardındaki güneşe dışarıya çıktığımda. Biraz da özlem hissettim. Ne yalan söyleyeyim, bazen yalnız hissediyor insan...