Thursday, June 8, 2017

VİYANA

Dünden beri kafamı meşgul eden soru nasıl olur da bir ülkenin en ünlü yemeği schnitzel olur. Tamam bu işi uzun zamandır yapıyorlar da, schnitzel işte. Bu Viyana ne ayak? Şehrin en ünlü schnitzelci'sine gittim. Garson bizi üst kata aldı, o katta 6 masa var, 4 tanesi dolu. Bu 4 masanın tamamı da Türkler. Neyse yedik yemeği de bana bir an öğrencilik hissi geldi. Sanki Viyana kocaman bir öğrenci evi. Yaşlı bir Viyanalı teyzeye sordum: ''Teyze sen öğrenci misin?'' Sonuçta öğrenmenin yaşı yok. Düşündüm teyzenin final haftası falan sanırım, yoksa bir insan neden gelir bu yemeği yer. ''Ne alaka evladım'' dedi ve geğirdi. Biliyosunuz Almanca konuşabiliyorsanız, geğirirseniz ayıplanmazsınız.



Bu öyle basit ve öyle dandik bir yemek ki şehrin en ünlüsü olması ve içeriyi silme Türklerle falan doldurabilmesi için bir sır olması gerekiyor. Büyük resmi görmeye çalışıyorum iki gündür. Ben lisedeyken schnitzel, gordon bleu ve nugget üçlüsünü annem yasaklamıştı sağlıksız diye. Sonra üniversitede yokluktan yediysem yedim. Ondan sonra da bir daha ne zaman yedim hatırlamam.

Bence buranın en kral yerel yemeği Gulasch. Ben bu Gulasch işine Belgrad'da alıştım. Viyana'ya giden boşversin bu öğrenci yemeklerini de Gulaschmuseum'a gitsin. Öteki tarafta üst üste alt alta Türkler. Belli ki bizim İstanbul'un yamyam ekibi doldurmuş schnitzelciyi. Bu gulaschcı'da bir tane bile yamyam yok. Hep yerli amcalar teyzeler.



Tahminim olay şöyle olmuş: yıllardan 1787, Mozart'ın hanım iki haftalığına Almanya'daki kaynıgillere gitmiş. Mozart o aralar varsa yoksa müzik. Yenge hazırlamış bir tencere gulasch koymuş dolaba şöyle etli, patatesli, soğanlı. Gayet besleyici, zihin açıcı. Demiş Mozart'a: ''Bey, ben yokken bunu ye, öyle kahveye gidip durma. Otur piyanonu çal. Bak buraya peruğu da yıkadım bırakıyorum, haydi sağlıcakla''. Hanım çıkar çıkmaz Mozart basmış gitmiş kahvehaneye eşli 101 oynamaya. Ortak da Ludwig van Beethoven. Başlamışlar sabah akşam taş dizmeye. Bir gün, iki gün, bir hafta soluğu Grazlı çolak Fredrich'in kahvede almışlar. O zaman Viyana'da Osmanlı kahvesi moda. Yancılar falan ''çek bir hasta adam kahvesi'' diye bağıra bağıra hesabı şişiriyorlar. Bizimkiler müzikten anlıyor da taş işinde zayıflar. Paso giriyor hesap. Wolfgang: ''kalk gidelim orti'' diyor, Ludwig'in duyduğu yok. Böyle böyle derken evdeki gulasch da bozuluyor, cepteki para da suyunu çekiyor. Bir akşam, Ludwig'in eve gidiyorlar. Dolap tamtakır kuru bakır. Biraz et var, un, yumurta ve yağ. Wolfgang sinirleniyor, düşünüyor ''adamda malzeme yok yemeğe çağırmış, çıkayım biber-domates alayım da menemen yapalım'', vuruyor kapıyı gidiyor. Manava varıyor da o zaman Avrupa'da domates, bizim 90lardaki muz-kivi gibi ateş pahası. Manava diyor:
 -bak çok bomba bir bestem var, bitti bitecek, kapatacağım borcu bir seferde.
Manav bıkmış hep aynı teraneden. Geçiştiriyor:
-He he, Türk davulu, zili de ekle de ortamlar kopsun bu yaz.
Mozart bağırıyor:
-Ben saray müzisyeniyim oğlum, göreceksin bu sefer patlayacak eser.
-Yengehanım bi dönsün de sen de zibidiliği bırak. Mahalleye dertsiniz, peruktan pudradan utanmazlar sizi. Esnaf illallah dedi sizden, düşün lan yakamızdan.

Wolfgang bu davul-zil işini ciddi ciddi düşünmeye başlıyor, patates alıp dönüyor nihayetinde yokluktan ama manavın lafları da koyuyor, hisli adam sonuçta. İçinden düşünüyor ''Viyana sen mi büyüksün ben mi, göreceğiz. Taktik yok, nota yok, bam  bam bam beste bundan sonra.''

Eve varıyor, amanın ne görsün, Ludvig söyleneni duymamış kafasına göre eti yumurtalı una bulayıp başlamış bile kızartmaya. İçinden sövüyor Wolfgang da neyse bari patatesi haşlıyor katık olsun diye yanına. Neyse iki kafadar o gün tarihin en meşhur bekar yemeği olan schnitzeli ve yanına patatesi icat ediyor. Ama Wolfgang içten içe uyuz da oluyor Ludwig'e. Ne dese boş, herif kafasına göre takılıyor. Hanımın altın günü gelip de para toplanana kadar da kahveye çıkmamak üzere piyanonun başına oturuyor. O hafta Rondo Alla Turca'yı besteliyor. Ludwig de şehirden ayrılıp Viyana'nın köyüne taşınıyor. Bir daha görüşmüyorlar. Burda mılyonlarca heykel var, hangisi bilmem ama bir tanesi de bence o manavın heykelidir gibime geliyor.

Haftasonuna doğru Almanya'dan yenge bir dönüyor, kirliler evin her yerinde, gulasch bozulmuş. Basıyor dırdırı, basıyor azarı. Wolfgang diyor: ''Hanım şuna bak ya, patlattım bu sefer inanılmaz bir beste. Yedi ceddimiz kurtulacak''. Yenge diyor: ''Patlatamadın gitti, güzelim gulasch'ı mundar etmişssin yine, evin her yeri toz. Piyanonun kanevçesi yerlerde. Ah benim emeklerim vah benim gençliğim.....''

Neyse dostlar, ben meğer konser salonunda uyuyakalmışım da orada bunlar geçivermiş zihnimden. Viyananın en ünlü salonlarından birisinde tam da Türk Marşı çalarken uyandım. Biraz açlık biraz da hanım zoruyla konsere gidince böyle olmuş rüya. 1500 kişilik salonda tek Türk biziz ki Viyana'da Türk olmayan başka mekan yok. Vallahi bir pastane kuyruğu Türkler olarak oradayız, bir restoran hemen oradayız, bir dondurmacı, bir kahveci, bir hediyelik eşyacı bağıra çağıra oralardayız biz. Bizim ne işimiz var allasen bu ortamlarda ya...Habitatımıza dönelim.