Wednesday, January 28, 2009

NOTRE DAME DE PARIS / Milano




Krismıs tatilinde Türkiye’ye gittiğim ilk günde bütün şehri yemek istemiştim. Kokoreç,sucuk,ayran,lahmacun....ama ne varsa. Dışarıda gezinirken bir turşucu gördük, turşu suyu da eksik kalmasın istedim, girip turşu suyu içitim. Halime üzülen ablam dedi ki:”Isteren biraz alalım” Olur anlamında kafamı salladım. Turşucu hevesle sordu:” Hangisi?” Dışarıda kocaman kavanozlarda duran kozalaklarla dolu kavanozu göstererek dedim ki:”Onlardan istiyorum, kozalak turşusu, şu an ancak o keser beni”. Satıcı şaşırdı, hatta biraz da bozuldu: “Onlar süs, kozalak turşusu diye bir şey yok!”

İşte ben boğaz arzumla bir turşu satıcısını bile şaşırtmış bir insandım. Adam turşu suyuna odun, talaş dökse onu isteyecektim. Güldük geçtik, yaralar sarılır sandık ama bu olay bende küçük çaplı bir travma yarattı. Yemek insanın temel ihtiyacı elbette. Ancak şu soruları aklıma getirdi:“Zaman zaman kontrolsüz mü davranıyordum acaba, acaba yüzeysel bir insan mıydım, acaba kozalak mıydım?” Tabi ki 2001 yılından beri hayatım hep teknik üniversite kampüslerinde geçti. Buna bir süre de yatılı lise hayatımı koy. Sen öyle olmadığını bilsen de toplumun sana biçtiği rol yüzeysel olman oluyor. Acaba zaman içerisinde beynim bu role şartlanıp, alışmış mıydı? Etrafım her gün “Yemek buldun ye, dayak buldun kaç” diye şakalar yapan sakallı arkadaşlarla doluydu. Estetik kaygımız yoktu. O kadar ki, estetik “King” oyununda batma kaygısından bile sonra geliyordu. Biz bunu normal sanmıştık...Yanılmışız.

Bugün yemeğin ötesindede bir hayat olduğunu öğrendim. Böyle bir ambians yaşamamıştım daha önceden. Sanırım sırf bu olay için bile Milano’da olduğuma sevinebilirim. İlk kez bugün farkettim ki bir tarafa Esmeralda’yı , Quasimodo’yu,Frollo’yu,Gringoire’yi koysan, diğer tarafa sucuk,kokoreç, adana, turşu koysan ben Notre Dame De Paris’i seçerim. Evet, bunun muhakemesi benim için zor olmuştur ama kararım budur...Çok etkilendiğim bir olay yaşadım bu Notre Dame de Paris akşamında.

O danslar, o mesajlar, o müzik...Tek kelimeyle muhteşemdi. Yalnız sen şimdi bana eğer sorarsan ki: “Ömür boyu Notre Dame’ı izlemeden geçirmek mi yoksa kokoreç yemeden geçirmek mi?” İşte bu noktada asla düşünmem, kokoreçi seçerim. Karnını doyurmadan ruhunu doyurmak olmaz arkadaşım. Önce karnın doyacak. Esmeralda alınmasın, istediği kadar beni ağlatsın, sesleri,dansları, ışıkları istediği kadar aklımı alsın, yok arkadaşım. Anlaşılan o ki bu mükemmele yakın müzikal bile beni fazla değiştirmeyecek.

Keyifli geçen bir 3 saat yanımıza kar kaldı. Ama hayat çok acımasız, ben ne yapayım? Yarından tezi yok mühendislik işlerine dönmek zorundayım. Sınavda hocaya diyemezsin ki “Hocam sen aşk nedir bilir misin? Esmeralda’ya, Quasimodo’nun aşkına nasıl kıydılar?” Beklediğin cevap şudur::” Belle…c'est un mot qu'on dirait invente pour elle…..” Ancak hoca şu cevabı verir: “ Sen onu bırak da bu kolona kaçlık demir koydun?” O anda olan olur,”Dayak buldun kaç” refleksiyle soruyu çözmeye abanırsın. Ünlü şair Teoman der ya:” Bir yaz günü hiç bu kadar üşüdün mü?” Üşümeyi bilmem de, ben çok defa soğuk kış günlerindeki sınavlarda kısa kollu tşörtüme kadar soyunduğumu bilirim stresin getirdiği terden. Hele bir de o soruyu yanlış çözdüğünü bilmek hissi yok mudur? Yanlış olsa da farketmesen, mal gibi sonuç açıklanınca 1 saniyede görsen sonucu o koymaz adama ama o bir şeylerin yanlış gittiğini hissedişin, silip silip tekrar çözüp yine aynı saçma noktaya varışın...İşte bu anlarda Quasimodo’nun çektiği sıfır kalır arkadaşım. Ve sen Esmeralda’ya sana hayatı bir masalmış gibi aktardığı için söversin. Terlersin...Sen aslında o çok mükemmel sandığın gösterinin her devirde prim yapan klasik bir güzel-çirkin aşkı olduğunu, elinde kalem mal gibi kolona kaçlık demir koysam sorusunun yanıtını ararken anlayıverirsin. Son saniyelerde de sanki geçen onca zamanda çözemediğin soruyu çözecekmişsin gibi kağıda bir şeyler daha yazmaya çalışırsın ve sınav biter.

Sınavdan sonra ilk iş ne yaparsın peki? Açıp DVDden Notre Dame de Paris izlemezsin. Hemen yemek yersin, kesin. Ben kafam böyle çalıştığı için mi mühendis oldum tanrım, yoksa mühendis olduğum için mi kafam böyle çalışıyor?

Herkese sanat dolu günler dilerim...

5 comments:

ovgu said...

Arkadaşlar blogumu okuyorsanız sağ taraftaki "Segui questo blog" kısmına kendinizi ekler misiniz?
Kimler takipte görmek isterim.
Sağolun.

cagdan said...

Gittikce Oguz Atay'lasiyorsun sanki... Entel muhendisin hali de kolay degil...Dunyayi yiyeceksin sonra da hazmedemeyeceksin, afiyet olsun! :)

özgür evren said...

olm çok güzelmiş ya.. videosuna bile bayıldık..

sadece ders çalışmadığınızı görmek çok güzel :)

ovgu said...

Tabi ki İtalya'yı eleştirsek de yazılarımızda ben Banu Avar değilim :) İyi taraflarını da görmemiz lazım.
Her şeyine bok atsam sanatına ve tarihine saygı duyuyorum.
Bu arada piyasada bu müzikalin Fransızca versiyonunun DVD'si var. İngilizce alt yazılarıyla izlenebiliyor. Youtubede de alt yazılı versiyonu var. Kesinlikle izlemelisiniz.
Dünya çapındaki bütün orjinal oyunlarda gördüğüm en güzel Esmeralda da bu videodakidir. Onu da aktarayım.

,, said...

merhaba,piyasada müzikalin Fransızca versiyonunun dvd sinin oldugunu söylemişsiniz.fakat ben bulamıyorum.nereden bulabilirim yardımcı olabilirmisiniz lütfen:)