Wednesday, April 1, 2009

Hareket-i Arz

Yeni bir döneme başladık, belki de son öğretim dönemi hayatımın. Ama kim bilir? Daha derslere de tam adapte olamadım. Okula gidiyorum ama arkadaşlarla muhabbete, kahve içmeye. İşte yine aylak bir şekilde ben okulda kahve içerken deprem çalışan birisi Kolombiyalı birisi İtalyan 2 arkadaşım koşarak yanıma geldi. “Hayırdır gençler, siz Latin orijinli adamlarsınız, nedir bu telaş?” diyerekten karşıladım kendilerini. Yüzüme bakıp söylemek istemedikleri bir şey varmış gibi birbirlerine baktılar. Elimle bizim kültürde nefis (yemekler için daha çok) anlamına gelen, 5 parmağın uçlarının birleştirilerek sallanması hareketini yaptım. Bu hareket İtalyan el hareketleri dilinde hiç dolandırmayacağım “Ne sikim yapıyosun?” (che cazzo fai) anlamına gelmekte. Arkadaşlar ben üsteleyince konuya girdiler: “O İstanbul şehrini nasıl oraya yaptınız?” diye sordular. Ben de bizim yapmadığımızı, Yunanlılar’ın yaptığını sonra da bizim Romalılar’dan aldığımızı anlattım. Meğer gelmek istenen nokta depremmiş. Hocaları (İtalyan bir deprem profesörü) bir kitap basmış ve bunlar da bu kitabı edinmişler. Ben tam “Allah büyük, gençler, siz dert etmeyin” diyerekten rezilliğimizi bertaraf etmeye hazırlanıyordum ki kitabın yarısı Türkiye’yi incelemiş. Açtılar bana gösterdiler. Kuzey Anadolu fay hattında şu ana kadar olan depremleri tarihlerine göre koymuşlar. Hat boyunca kırılmayan tek yer İstanbul’un tam altı!!! Kitabı elime aldım, olayın bir Avrupa oyunu olmasından korktum. Kitabı bir gece ödünç istedim ve içerisinde ürkütücü şeylere rastladım.

Olması an meselesi olan bu depremden bu kadar ayrıntılı bahsedilen bir şey ben daha önce görmemiştim. Ayrıca içerisinde şu satırlar gözümden kaçmadı “Nüfusu ve kentleşme düzeni dikkate alındığında dünyadaki en savunmasız (vulnerable) şehir” Açıkçası kitabı okudukça biraz korkmaya başladım. Çünkü biliyorum ki İstanbul için alınan önlemler şu an inanılmaz derecede yetersiz. Yine geçen seçim sürecinde bu şehrin 1. sıradaki sorunu olmasına rağmen konu asla oraya gelmeden seçim bitti gitti. Geçen pazar oy verenlerin ve hatta vermeyenlerin bir kısmının cidden öleceği düşünüldüğünde konuya bu derece duyarsızlık hakikaten ilginç. Keşke birileri de “deprem açılımı” yapabilseydi. Konuya biraz da tarihi açıdan bakmakta yarar var. Tarih konusundaki tüm bilgiyi Murat Bardakçı’dan alıyorum.

Net kayıtlara bakıldığında İstanbul’da 1263, 1509 ve 1766 tarihlerinde çok büyük depremler olmuş. Yani istatistik bize 250 yılda bir tekrarlanan bir döngüden bahsediyor ve sıradaki depremin İstatistiki olarak olması en muhtemel yıl olarak 2013 gösteriliyor. (Tabi ki 5 yıl öncesi ve sonrası da potada)

Kayıtlara geçen ilk deprem 1263’de olmuş ve bize yaramış. Bizim kitaplarda okuduğumuz Bizans ordusu çok içki iştiği için düşmanı gafil avlayıp kolayca Rumeli’ye geçişimiz külliyen yalanmış. Meğer adamların savunma sistemi yani kale duvarları bu büyük deprem nedeniyle büyük hasara uğramış. Sonrası malüm!

1509 depremi de Türkler İstanbul’u aldıktan sonra gerçekleşen ilk büyük deprem. Tahminler Rihter ölçeği ile 8 şiddetinde olduğu yönünde. Sarsıntılar azalarak ve aralıkları artarak da olsa 18 gün kadar sürmüş. O günkü 400000 nüfuslu İstanbul’da 13000 (3%) kişi yaşamını yitirmiş. Şehirde ciddi yarıklar oluşmuş ve bu tarihten sonra ahşap binalar popülerleşmiş her ne kadar yangın riski taşısalar da. Padişah Edirne’ye çekilmiş. Aynı olay bir sonraki depremde de tekrarlanmış. Şehir ne zaman büyük deprem görse, Padişahlarımız soluğu Edirne’de almış.

Hakkında daha çok bilgimiz olan bir başka deprem de 1766 depremi. Fatih cami gibi bazı büyük yapılar tamamen yıkılmış. Bugünkü yapı tekrar inşa edilmiş hali imiş. Bu depremde can kaybı 1.5 % ve daha az. Bunu da o günün bir bayram sabahı olmasına ve insanların sokaklarda olmasına bağlayabiliriz. Bu depremden önce 1754’de Kocaeli’de büyük bir deprem olduğu da bilinmekte. Bu da bizim 1999’a sanırım denk düşer. Çünkü İstanbul’un altındaki yırtılma genelde İzmit tarafından geliyor ve arada geçen 10 yılda tekrar şarj edip İstanbul’u vuruyor. Bütün bu depremler öncesinde Kocaeli civarındaki büyük deprem kayıtlarına rastlamak mümkün.

Yine de Osmanlı dönemin şartlarına göre olaya çok duyarsız kalmamış. Atina’daki rasathanelerden bilim adamları getirtip inceletmişler, depremi anlamak için su kuyuları açmışlar ama tabi ki anlayamamışlar.

Yani durum aslında bu kadar net. Tarihin tekerrürden ibaret olan tek yanı sanırım sosyal boyutu değil, doğal olaylar da bazen tekerrür edebiliyor. Tabi ki bu tekerrüre biraz daha yakından bakınca yine insanların öleceğini, yine çok değerli yapıların yıkılacağını ve yine padişahların Edirne’ye kaçacağını görmemek olmaz. Şimdi bir de başımıza sanayimizi kaybetme tehlikesi de eklendi. Allah muhafaza biz nasıl çıkıverdiysek Rum’un toprağına bir deprem sonrası, eloğlu da çıkıp gelmesin sonra kapımıza. Sonra da kitaplarına yazarlar “Sarhoş Türkler çok içince az bir kuvvetle şehri aldık” diye. Böyle bunları düşünürken feci sinir biriktirmişim. Ertesi gün çocuklara kitabı verirken ne olur ne olmaz diye Yunan’a azcık küfür salladım. Kendimi rahatlattım.

Şimdi bu yazıyı İstanbul’da yaşayıp okuyanlar varsa umarım biraz düşünürler. En azından ev arkadaşınızla,ailenizle eğer bu hadise yaşanırsa nerede buluşacağınızı kararlaştırırsınız sayemde. Çünkü emin olun ki o anda telefon hatları çalışmayacak. O karmaşada en azından buluşacak bir yeriniz olsun. Bir de bu yeri seçerken dikkatli olun. Mesela Süleymaniye cami sıradaki depremde çok büyük olasılıkla yıkılacak, ayrıca Dolmabahçe sarayı da her ne kadar desteklenmiş olsa da yine büyük olasılıkla boğaza doğru kayacak ve arkasındaki doldurulmuş o güzel ağaçlı yol da orada olmayacak.

O zaman acı bir şekilde istisnasız her İstanbul’lu ve ufak istisnalarla tüm Türkiye anlayacak : “Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin kardeşim” ne demek.

Evet, 29 Mart’ta İstanbul seçimini yaptı!

1766 Depremi Sonrasında Ermeni bir vatandaşın yazdığı şiir:

1766 Zelzelesi Destanı

Hey ağalar size tarif edeyim,

Bir zalim titreme çekti İstanbul.

Ortalığı yıkıp berbat eyledi,

Çalkalanıp durdu İstanbul.

Günahlar zeminden ta arşa çıktı,

Cenab-ı Allah’ın gönlünü yıktı.

Bir nazar eyledi,hışımla kalktı,

Dörtte biri viran oldu İstanbul’un.

Beş vaktini kılan camiler,

Hakka ezan okunan minareler,

Yıkıldı çok hanlar,

Hesapsız evler,

Feryat figanla doldu İstanbul

X X X X X X

Çarşılar kapandı,evler boşandı,

Meydanlar hep çadır ile döşendi,

Herkes nasıl suçu varmış düşündü,

Kemgözler kaygıya daldı İstanbul.

1072 millet yolundan şaştı,

Yer titredi mizanı bozdu,

Nice binaların temeli kaldı,

Kimini yarıya böldü İstanbul

Minas Ceranyan

6 comments:

m rifat said...

kanka çok önemli bir konudan bahsetmişsin, tebrik ederim...verdiğin bilgiler de çok güzel...Valla istanbul' a gitmeye korkuyorum...durum fena

özgür evren said...

Valla konu gercekten onemli... Ben de istanbul'un basina bisey gelecegini ve sonrasini dusunuyorum arada bir de, durum ortada ki pek ic acici bir tablo yok. Kimbilir neler olacak...Dusen helikopterdeki yarali amcaya ulasamayan devlet ne hale dusecek? Maalesef sanirim uzunca bir sure her koyun kendi bacagindan asilacak... Bu arada baska seyler de var, NASA 2010-2011-2012'de bir gunes firtinasi olacagindan, bu gunes firtinasinin bugune kadar olanlardan daha guclu olabileceginden ve guclu manyetik alanlarin bizim kullandigimiz transformator ve elektrik hatlarini eritebileceginden bahsediyor. Butun altyapiyi yenilemek ise 10 yili bulabilir deniliyor. 1859 yilinda carrington diye bir amca buna benzer bir olaya sahit olmus. Boyle durumlarda normalde kutup enlemlerinde gorulen "kuzey isiklari" meksika'da bile gorulmus!

http://science.nasa.gov/headlines/y2008/06may_carringtonflare.htm

bu da bir sonraki gunes firtinasi tahmini:

http://science.nasa.gov/headlines/y2006/10mar_stormwarning.htm

Sonuc: Basimiza illa ki bisey gelecek...

Soru: Abi okudugun kitabin adi nedir yazari kimdir?

Aysegul Ertureten said...

korktum. her an ölebileceğini bile bile yaşamak nası bişi ulan.

ovgu said...

Elementi di Sismologia Applicata all'ingegneria

Ezio Faccioli, Roberto Paolucci

özgür evren said...

Allah! İngilizce değil mi abi o kitap şimdi? İngilizcesi var mıdır ki?

ovgu said...

İngilizcesi yoktur,sanmam...