Düşünüyorum kaç dönerci ile tanıştım Avrupa’da? Gerçekten çok. Bazıları marjinal, bazıları sıradan. Mesela Bergamoda’ki abi İtalya’ya gelen ilk Denizli’li olduğunu iddea etmişti. Dönercinin adı da zaten “Efe Kebab” idi. 1989 yılında Hollanda diye yola çıkmış,çeşitli maceralardan sonra kendisini İtalya’da bulmuş. Yine kendi iddeasına göre İtalya diye bir ülke olduğunu o yıllarda bilmiyormuş bile. Bir başkası Avrupa’yı da aşıp 2 sene Japonya’da iş yapmış. Orta seviyede Japonca’sı varmış ama sıkılıp Avrupa’ya geri dönmüş, bana da oraları görmemi önerdi. Ama aklımda en çok kalanı yaşadığım şehirde ilk geldiğim aylarda tanıştığım Haydar. Haydar’ı ne zaman düşünsem sadece belden yukarısını hayal edebiliyorum. Çünkü bu adamlarla yarım saat de muhabbet etsen, daima tezgahın arkasındalar ve alt taraf adeta “dark side of the moon”. Bu arkadaşların ortak özelliği zayıf Türkçe’lerine rağmen başta Almanca olmak üzere, İtalyanca, Hollandaca, Fransızca (Belçika) gibi dillere hakimiyetleridir. Çünkü hayatları genelde bir ülkede geçmez. Zaten bir işletmeci (manager anlamında) için İngilizce neyse, bir dönerci için Almanca odur, yani birinci yabancı dil. Tabi ki gözlemlediğim ve İtalyanca’larından çıkardığım kadarıyla kelime bilgisi sayılar, soğan,acı,su,bira, salata,mayonez, sos gibi işin gereği kelimelerden oluşmakta. Tabi yine de çok gezdikleri için bazı konularda derin bilgileri de yok değil...(Bknz : Müjdat Gezen mi daha iyi bilir,Yaşar Okuyan mı?)
Haydar Abi biraz farklıydı. Türkçe konuşurken de gülüyor mu, kızıyor mu anlayamazdınız. İtalyanca konuştuğunda ise tonlama da kaybolurdu ve iyice ifadesiz bir hale dönüşürdü. O nedenle sohbeti sürdürmek çok zor olurdu. Biz kendisinde bir RAM* eksikliği olup olmadığını düşünürdük hep...
Kim bilebilirdi ki Haydar Abi’yi bir gün çok iyi anlayacağımı. Ben de mecburiyetten 2 italyan arkadaşla staj yapıyorum şu aralar. Bu arkadaşlarım İngilizce’den nefret etmekteler. Benim de İtalyanca’m günlük olaylardan konuşmak için yeterli ama konu teknik bir olaya hele de yeni öğrenmek zorunda olduğum teknik bir olaya gelince normalin abartısız 2 katı yoruluyorum dil hadisesi yüzünden. Şimdi ben de farkettim ki konuşurken, o anda kızgın mıyım, eğleniyor muyum, anlıyor muyum yoksa mallaşma mı var karşımdakine aktaramıyorum jest, mimik ve tonlamalarla. Yani ağzımla söylemem gerekiyor her şeyi. Misal : Diyelim ki Marco çok güzel bir espiri yaptı. Ben espiriyi anlamak için gözlerimi ileri miyop olmuşçasına kısıp onu dinlerken, espiri oldu bitti. Normale göre az daha gecikmeli bir zaman sonra ben espiriyi çakıyorum ama gülmenin de yeri geçmiş oluyor. O zaman diyorum ki: “ Marco, az önce süper espiri yaptın”. Eğer bana bir şey anlatılıyorsa, adeta kanı kulaklarıma ve beynime pompalayarak tüm imkanlarımla konuyu anlamaya, eğer ben konuşuyorsam da aynı kanı yine beynime ve ağzıma aktarmak sureti ile sıradaki kelimeleri ve cümleleri düşünmeye çalışıyorum. Tabi bütün bunlar olurken ne yanak kaslarım ne de ellerim yeterince devreye giremiyor. Buna ben “Haydarlaşma” diyorum. Yani adeta RAM’im yetersiz kalıyor arkadaşlar. Gidip bir tekno-marketten modeli yükseltemeyeceğimize göre ya da bir gecede kafaya ileri İtalyanca yükleyemeyeceğimize göre olayı zamana bırakacağız. Yine de arkadaşlarım 2. Bir yabancı dilde böyle teknik maceralara girmemi takdir etmiş durumdalar da oradan yırtıyorum.
Yerini tutmaz ama bu sendroma karşı ben de bir silah geliştirdim. Öğle aralarında yemeğe çıkınca, yani teknik alanın dışında çok konuşmaya çalışıyorum, geyik muhabbetinde kendimi gösteriyorum. “Ne tür müzik dinlersin, dün gece maçı izlediniz mi?” gibi sorularla coşuyorum. Arkadaşlarımın beni açık zihinle görmeleri hem onları hem beni rahatlatıyor.
Haydar Abi beni affet hakkında peşin hükümlü olduğum için. Biz ikimiz de gavur ellerde kendi işlerimizi yapabilmek için çok programı aynı anda çalıştırmaya uğraşan bilgisayarlar misali didinip duruyormuşuz...Vicdanımı rahatlatmak için hayatı Avrupa yollarında geçen tüm gurbetçi dönercilerimize bir yol ve bir döner şarkısı yolluyorum.
*R.A.M.: Rastgele erişimli hafıza (random access memory) (genellikle baş harflerinden oluşan sözcükle bilinir. Veya hem okunabilir hem yazılabilir fiziksel bellek ) RAM mikroişlemcili sistemlerde kullanılan bir tür veri deposudur. Buna karşın diğer hafıza aygıtları (manyetik kasetler, diskler) saklama ortamındaki verilere önceden belirlenen bir sırada ulaşabiliyorlar ki mekanik tasarımları ancak buna izin veriyor. (Wikipedia)
No comments:
Post a Comment