1012, 502, 3116, 17, 309...kıyafetlerimin içerisinden bulduğum numaralar.
Yıkamadan geldikten sonra çıkarmayı unutuyorum. Bazen 6 ay geçiyor, bir kaşıntı
hissediyorum, bakıyorum bilmem hangi otel odasından kalma numaralar...Artık
moralimi bozuyorlar, özellikle bir ev tuttuğumdan beri. Abu Dhabi’ deki
otellerim Afrika’daki otellerimden kat be kat daha lüks. Çünkü burada her şey
lüks. Afrikanın üzerine gelinebilecek son yere geldim belki de. Ama kabul etmem
lazım, ilk geldiğim zamanlar çok hoşuma gitti. Sokaklarda yalnız gezmek,
korkmadan bankamatikten para çekmek, sivrisinek ve Nayrobi sineği korkusunu
geride bırakmak iyi geldi. Yani şu an pencereden dışarıya baktığımda Abu Dhabi
Formulla-1 pistini görüyorum, çok değil 2 hafta önce penceremi sinek korkusundan
açamıyordum. Odamda çıplak ayakla yürüyemiyordum hamam böceği ezmemek
için.
Abu Dhabi ve Dubai suni bir dünya ama içerisindeyken ne olduğu
anlaşılmıyor. Google Earth’e bakmanız veya Burj Khalife’ye çıkmanız lazım
nerede olduğunuzu anlamak için. Sanki yazılımla üretilmiş bir şehir gibi, Matrix
misali. Bir noktada şehir bitiyor. Sonrası benim Libya’ daki kamptan farksız
ama oraya kadar Avrupa şehirleri yanında sönük kalır.
Benim valiz yığınla eşyayla dolu. Planlamaya çalışmama rağmen itiraf edeyim
bu şehirlerdeki profillere göre biraz düşük kaldı. Alış-veriş yapmaya gittim,
bir gömlek, bir ayakkabı falan...Sonra aşırı lüks alışveriş merkezinde bir
banka çöktüm. İki yüzlülüğüme üzüldüm. Afrika’yı hiç görmemişçesine
saldırışıma. İnsan ne kolay adapte oluyor, bir ay önce dişimi fırçalayacak su
aradığım olmuştu.
Etrafımdaki turistler, yerliler ve hatta remote-uzak lokasyon görmemiş
arkadaşlarım bile şuursuzca saldırıyorlar. Oturmak istıyorum sadece düşünmek için
ama kolumdan tutup kaldırıyorlar. Kıyafetler, iççamaşırları, makyaj malzemeleri,
aksesuarlar ve dışarıda Milano’nun lüks semptlerinde bile göremediğim kadar
Lamborgini, Massarati ve Ferrari...
Benim bilmekten öte bir sorumluluğum var mı bilmiyorum bu düzende. Servet
düşmanı olduğumdan değil ama 50 cente sevinçle taze hindistan cevizi yiyen adam
bir anda teknoloji mağazalarında kendisini 1000 hindistan cevizi fiyatındaki
ürünlere bakarken görünce garip hissediyor. Hatta bir köye bir gün boyunca
hindistan cevizi ve muz partisi verebileceğiniz fiyatlara satılan iç
çamaşırları var burada...Seksi, erotik vesaire ama eninde sonunda don.
Bu ortamı buraya geldiğim ilk zamandan beri bir yönüyle taktir ettim. Diğer
Arap ülkelerine göre daha özgür bir ülke. Plajlarda tangalı, üstsüz turist var.
Arap dünyası için bunun ne demek olduğunu tahmin edebilirsiniz. Libya’da veya
Suudi Arabistan’da olsa kavimler göçü başlatır. Ancak burası da 40-50 yıl önce
farklı değilmiş. Bedevi çadırlarından, büyük turizm ve iş merkezine çevirmek
böylesine yerleri takdir edilesi. Takdir etmekle birlikte bir şey de gözümden
kaçmıyor. Daha bir şişe suyu bir yerden alıp, bir yere götüren Arap görmedim
burada. Bazılarına abartı gelebilir ama net olarak yazayım, emirlikler
zenginleştikten sonra, burada Araplar için çalışmak neredeyse ayıp haline
gelmiş. Hizmet sektörü, işçiler, temizlikçiler, garsonlar, aşçılar, otel
görevlileri...hepsi Asyalı. Bazı inşaat işçilerinin günlüğü 1 dolardan daha az.
Yine geldik benim hindistancevizi hesabına ama saatte 2 hindistancevizi, el
konuşmuş pasaport, çalışma izni adı altında alınmış peşin 2000 pound ile muhtaç
bırakılmış insanlar...Şimdi sen de ben de biliyoruz kardeşim en lüks otel Burj
El Arap’ın bedelini, dünyanın en yüksek binası Burj Kalife’nin inanılmaz
şekilde yükselişini, denize yoktan ada varetmenin dahiyaneliğini, çölde tiril
tiril Victoria’s Secret giymenin, Gucci çanta takmanın maliyetini...
Böylece sizinle gösterişli dünyadan biraz karanlık dünyaya adım atmış olduk
ama bu daha bir başlangıç. Çünkü Arap dünyası maalesef iki yüzlülüğün
normalleştiği bir dünya. Bugün Türkiye’de kaybolan özgürlük ortamı ve giderek
Araplaşmaya başlamamız en çok bu yüzden içimi acıtıyor. Amin Maalouf’un
kitabında dedidiği gibi: “Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış
gibi davranıyorlar”
Bu kadar yargıya varırken hiç önyargılı davrandığımı düşünmeyin. Petrole
bulaşmışsanız Arapları tanımak için şansınız oluyor. Arkadaşlarım var adını
verebileceğiniz herhangi bir Arap ülkesinden, müdürlerim var, stajerlerim var.
Belki çok az şehri gezdim ama mekanları yaratan insanlar ve ben insanları
tanıyorum. Tanımama bile gerek kalmıyor, hikayelerini çoğu aman kendileri
anlatıyorlar. Denizin ortasında iki hafta kalınca, bir çöl kampında yaşayınca
sırları saklamak iyice zorlaşıyor. Mesela Arap dünyası için şu yerlerin
anlamlarını artık biliyorum: Dubai, Abu Dhabi, Doha, Bahreyn...Bunların hepsi
seks demek. Suudi Arabistan’dan herkesin Bahreyn’e haftasonu gezisi yaptığını
bilmeyen yok buralarda. Peki eşleri Bahreyn'deyken kadınlar ne yapıyor olabilir? Arkadaşlarımdan dinlediklerim gerçekse Avrupa'yı cinsellikte marjinalize etmek biraz haksızlık olur. Ama porno yasak. En libarel şehirlerden biri olan Abu
Dhabi’de bile sokakta sevgi gösteren herhangi bir hareket suç (sarılmak, öpüşmek,
el ele tutuşmak) ama parayla satın alınan sekse göz yumuluyor. Adları da artık “hospitality
worker” (evsahipliği işçisi?)... Ben Amsterdam’ı çok ahlaklı bulmuştum ama
artık dünyanın en ahlaklı yerlerinden birisi olduğuna kesin karar vermek
üzereyim. Yasaklar, göz boyayan, insanları alternatifler aramaya iten
kurallardan başka hiçbir şey değil. Yemek yemeyi, su içmeyi nasıl
yasaklayamazsa hükümetler, seksi de yasaklayamıyorlar...Dünyayı biraz
gördüysem, bu kadar basit.
Tabi her şey bu hale gelince bunun da ayrı sektörleri oluşmuş. Sadece bir
örnek: burada herkesin birden fazla ceptelefonu var. Bu zaten normal ama
telefonlardan bir tanesinin Blackberry olması şart. Nedenini de yine Suudi bir
arkadaştan öğrendim. Blackberry telefonların kendi aralarında mesajlarşma
özelliği varmış. Bu data da Amerika veya İngiltere’deki sunucularda
tutuluyormuş. Buradaki hükümetler istese de bu mesajlaşmaları görüntüleyemiyormuş.
Bütün Bahreyn seyehatleri Blackberry’den gönül ferahlığıyla ayarlanabiliyormuş.
Ama işin daha acı tarafı, bazen o mesajlarda bir genç adamın, bir genç kadına “seni
seviyorum” demesi kadar masum şeyler de olabiliyormuş...
Birbirimize gizlice “Seni seviyorum” dediğimiz gün, bilin ki bizim de ahlakımız bitmiş olacaktır... Batının ahlakını alıp, doğudan kaçmanız dileğiyle...
No comments:
Post a Comment