ARTIK “ÇOK AMA SIK” YEMİYORUM, KISA CÜMLELER KURUYORUM...
Derslerimiz iyiden iyiye başladı. Haftada 24 saat dersim var. Beklediğimin oldukça üzerinde. Lisansta bu kadar olmuyodu haftada. Bi de 1 saat 45 dakika aralıksız yapıyorlar sonra çıkıp ölümüne kahve içiyorlar, sonra bir 1 buçuk, 2 saat daha. İtalyanlar alışkın ama yabancı öğrenciler olarak bizler uyuyakalıyoduk başta. Sonra bizde kahveye ağırlık vererek çözdük. Kahve makinaları için USP tarzı bir alet aldık. Kontör yükletiyoruz, onu sokup alıyoruz kahveleri, devamlı bozuk aramıyoruz.
Öğle aralarında devamlı pizza yiyorum. Malum, alt tarafı pizza. Bir haftada bütün çeşitlerden yedim sanırım. Bugün arkadaşlara takılıp Çin lokantasına gittim. Ucuza güzel yemek yedim. İlk gidişimdi ama bence Çin yemekleri baya güzel. Ama Türk yemekleri kadar güzel değil hiç birisi. Dolayısıyla üniversite yıllarımda bana çok yakışmış olan motto “Sık ama çok yer” tarihe karışacak gibi duruyor.
Geçen hafta içerisinde bir taraftan da ev aradık. Sonunda bulduk sanırım güzel bir tane. Haftaya Çarşambadan sonra(17 ekim) eve taşınma ihtimalim yüksek. Ev arkadaşlarım da Türkiye’den. İtalyan’lar çoktan evlerini tutmuşlar zaten. Burdaki çocuklar futbola çağırdılar ama gidemedim. Bi de devamlı Play Station oynamaya çağırıyolar. Bakalım Politecnico’lu Giancarlo ve Matteo bir ODTÜ’lü Onur, Kazım olabilecek mi playstation’da?
Belki Play Station sayesinde biraz İtalyanca’m gelişir. Kafede otururken kahve sipariş ettim. Ezberledim tabi sipariş cümlesini ama hemen soruyu yapıştırdı garson ablamız. Soru gelince mütamadiyen sırıtarak “Si” ya da “No” diyorum. Genelde de ekstra hizmeti kaçırmamak için de “Si” diyorum. Bu yetmemiş gibi bi soru daha sordu...”Caldo o freddo?” Caldo soğuktur diye çakallık yaptım, sevinçle “caldo caldo” dedim (anladım sanmanın heyecanı da var tabi). Tabi caldo sıcak demekmiş, ilk sorduğu da sanırım “likör ister misin?”miş. Likörlü sıcak kahveyi de devirdik bi güzel mecburiyetten. Diyemedim ki “Bacım ben ne istedim sen ne getirdin!”. Deneme yanılma gidiyoruz şimdilik,kısa cümleler kurarak.
Bir itirafla bitiriyorum; parada Atatürk resmi olmamasına alışamadım. Parada Atatürk’ü göremeyince paraymış gibi gelmiyor. Kafamda nasıl yer ettiyse artık. Şöyle bir düşüncem var. Burda insanlar çok az çalışıyorlar. Saat en geç 16:00’da herkes dükkanları kapatıyo. Sadece marketler ve kafeler açık kalıyo. Bence bunun nedeni paralarında Atatürk olmaması. Onlara da para kazanıyolarmış gibi gelmiyo sanırım ama ne aradıklarını da bilmiyo gibiler. Söylesem mi düşüncelerimi?
Lecco’dan resimler koyuyorum...Bi de bizim yurdun oradan göl manzaraları...
Ciao!
Derslerimiz iyiden iyiye başladı. Haftada 24 saat dersim var. Beklediğimin oldukça üzerinde. Lisansta bu kadar olmuyodu haftada. Bi de 1 saat 45 dakika aralıksız yapıyorlar sonra çıkıp ölümüne kahve içiyorlar, sonra bir 1 buçuk, 2 saat daha. İtalyanlar alışkın ama yabancı öğrenciler olarak bizler uyuyakalıyoduk başta. Sonra bizde kahveye ağırlık vererek çözdük. Kahve makinaları için USP tarzı bir alet aldık. Kontör yükletiyoruz, onu sokup alıyoruz kahveleri, devamlı bozuk aramıyoruz.
Öğle aralarında devamlı pizza yiyorum. Malum, alt tarafı pizza. Bir haftada bütün çeşitlerden yedim sanırım. Bugün arkadaşlara takılıp Çin lokantasına gittim. Ucuza güzel yemek yedim. İlk gidişimdi ama bence Çin yemekleri baya güzel. Ama Türk yemekleri kadar güzel değil hiç birisi. Dolayısıyla üniversite yıllarımda bana çok yakışmış olan motto “Sık ama çok yer” tarihe karışacak gibi duruyor.
Geçen hafta içerisinde bir taraftan da ev aradık. Sonunda bulduk sanırım güzel bir tane. Haftaya Çarşambadan sonra(17 ekim) eve taşınma ihtimalim yüksek. Ev arkadaşlarım da Türkiye’den. İtalyan’lar çoktan evlerini tutmuşlar zaten. Burdaki çocuklar futbola çağırdılar ama gidemedim. Bi de devamlı Play Station oynamaya çağırıyolar. Bakalım Politecnico’lu Giancarlo ve Matteo bir ODTÜ’lü Onur, Kazım olabilecek mi playstation’da?
Belki Play Station sayesinde biraz İtalyanca’m gelişir. Kafede otururken kahve sipariş ettim. Ezberledim tabi sipariş cümlesini ama hemen soruyu yapıştırdı garson ablamız. Soru gelince mütamadiyen sırıtarak “Si” ya da “No” diyorum. Genelde de ekstra hizmeti kaçırmamak için de “Si” diyorum. Bu yetmemiş gibi bi soru daha sordu...”Caldo o freddo?” Caldo soğuktur diye çakallık yaptım, sevinçle “caldo caldo” dedim (anladım sanmanın heyecanı da var tabi). Tabi caldo sıcak demekmiş, ilk sorduğu da sanırım “likör ister misin?”miş. Likörlü sıcak kahveyi de devirdik bi güzel mecburiyetten. Diyemedim ki “Bacım ben ne istedim sen ne getirdin!”. Deneme yanılma gidiyoruz şimdilik,kısa cümleler kurarak.
Bir itirafla bitiriyorum; parada Atatürk resmi olmamasına alışamadım. Parada Atatürk’ü göremeyince paraymış gibi gelmiyor. Kafamda nasıl yer ettiyse artık. Şöyle bir düşüncem var. Burda insanlar çok az çalışıyorlar. Saat en geç 16:00’da herkes dükkanları kapatıyo. Sadece marketler ve kafeler açık kalıyo. Bence bunun nedeni paralarında Atatürk olmaması. Onlara da para kazanıyolarmış gibi gelmiyo sanırım ama ne aradıklarını da bilmiyo gibiler. Söylesem mi düşüncelerimi?
Lecco’dan resimler koyuyorum...Bi de bizim yurdun oradan göl manzaraları...
Ciao!
4 comments:
burada da ataturk resmi yok, ne bileyim nobel ödülü kazanmış insanlar falan var paralarda. bunlar bi de haftasonları 2'de falan da kapatıyorlar, burda da mı aynı durum söz konusu dersin?
dalga mi geciyon kazimcim,ciddi misin??
seninki de bohem biraz...ama hos...
sen italyan erkekleriyle yarisabiliyor musun yilisikca yazma konusunda, onu soyle Ovgucum :)
ben burda her hareketimle bir ulusu layikiyle temsil edecek sekilde hareket ediyorum aydincim. Senden de America'da aynisini bekliyorum.
Turk milleti zkidir,Turk milleti caliskandir. Az zamanda cok ve buyuk isler basardik.
Post a Comment