Sunday, January 3, 2010

Sifon

Velakin'deki yazim:

Yeni yıl geldi, gelecek. İçimizi bir heyecan sardı, saracak. Avrupa kentlerinin sokakları süslenmeye başladı çamlarla, ışıklarla. Tam güzel günleri beklerken evin sifonu bozuldu. Sifon da ne menem aletmiş, bir türlü tamiri mümkün olmadı. Suyu kontrol altına almak amacıyla vanayı kapatmak icap etti. Vana da evin suyunu tamamen kapatıyor. Ne zaman mutfakta, duşta su gerekse biz bu sifonu da açmak zorunda kalıyoruz. Bu arada uzun süre akan su, evde kulakları zorlayan bir ses yaratıyor.
Bir sabah kapı çaldı. Apartmanın kısa boylu iki teyzesi sesten kafalarının patladığını anlatmaya bize gelmişler ama kadınlar bizimle konuşurken bir taraftan da evi süzüyorlar. Zaten Türk mahalle kitabı kısa insanlardan korkulması gerektiğini söyler, ayrıca zayıflar sinsi, tombişler neşeli, sessizler ise içinden iğnelidir. Belli ki teyzeler son altın gününde 8 numaralı daireye Türkler’in taşındığını öğrenmişler, neye benzediğimizi görmeye gelmişler. “Yaptırcaz, aradık sucuyu, yarın gelecek” desek de bastı bacak teyze bizi itekleyerek “ben bakayım” dedi, eve girdi, iyice süzdü evi. Ama asıl teyzeyi meraklandıran ve korkutan gözleriyle gördükleri değil, burnuyla kokladıklarıydı. O sabah Türkiye’den gelen sucukları yeme etkinliği sürdürülmekteydi ve evi bir koku kaplamıştı. Kokunun onları tedirgin ettiğini anladım. Şans eseri gömleğimin altında arkadaşımın hediye ettiği papa baskılı tişört vardı. “Teyzeye göstereyim, hıristiyan sansın, kalbine bi ferahlık gelir, içi rahat eder, gider” diye düşündüm. Hakikaten de teyze papayı görünce “biz artık gidelim” dedi. Tam kapıyı kapatırken de arkasını dönüp: “Biz bu yemeği vampir tütsüsü sanmıştık, anneannem böyle sarımsağı bol yemekler yapıp vampir kaçırırdı, yanlışlık olmuş” dedi. İşte tam o anda bacaklarımdan başlayan ve vücudumun üst kısımlarına doğru ilerleyen bir ürperme oldu, korktum. Aradım, taradım ama Türk-İslam kültüründen geldiğim için vampir olayına çok yabancı olduğumu farkettim. Koca koca teyzeler söyleyince insan gerçekliğinden şüpheleniyor. Hemen sorularımı sormaya en yakın kiliseye gittim. “Sayın papaz, vampir olayını filmlerden biliyorum ama çeşit çeşit vampir filmi var, hangisini referans alalım, hangisi gerçek?” diye sordum. Aynada görünürler mi, sarımsaktan kaçarlar mı, gümüşü sevmezler mi? Açıkladı, biraz da kutsal su verdi, yolladı.
Yolda düşündüm bizim neden vampirimiz yoktur diye. Yani bir Türk vampiri olsun isterdim ben, fütursuz, marjinal, topluma ters düşen, herkes uyurken uyanık olan, herkes uyanıkken uyuyan, cinsel çekiciliğini kullanarak ağına düşüren...Ancak olamaz. Hayır, Nuri Alço ağa düşürme konusunda herkesi uyardığı için değil, sosyal baskılardan olamaz. Bu vampirler toplumun genelinden farklı davrandıkları için dışlanacaklar. Aileler, kızlarının evlenmeden önce ısırılmasına karşı oldukları için bu erkek vampirler sopalanacaklar. Kadın vampirler ise hafifmeşrep olmakla suçlanıp tacize maruz kalacaklar. İşi gücü olmadığından devamlı sıkıntılı olacak vampirler. Sıkıntılarını da dile getirmeye çalıştıklarında kendilerine tıpkı üniversite hocalarına “neden konuşuyorsunuz, bilim yapın”, öğrencilere “ders çalışın, konuşmayın” dendiği gibi “kanınızı emin, susun” denecek. Bizim toplum olarak belirlediğimiz çizgiler içerisinde kalmayan her şeyle olduğu gibi vampirlerle de dalga geçilecek. Çok sevilen mizahçılarımız bile normal adamın aşmışlığına vurgu yaparak okurları eğlendirecek, vampirsiz hayatı destekleyecekler. Hoşgörü toplumu olduğumuz vurgulanıp, vampirlere aba altından sopa gösterilecek. Her sıradan olmayan şey gibi vampirlerimiz de yok olup gidecek...
Hayatın her alanına sirayet etmiş bu özelliğimiz. Örneğin ben spor için soğukta koşan birini görünce “adama bak, mal gibi koşuyor” derim. Arkadaşlarım beni kaya tırmanışı yapmaya çağırdığında “siz Avrupalılar bu ekstrem sporları bırakın, bizim hayatımız ekstrem” diyerekten üstten bakarım. Biz yıllarca çok ders çalışan arkadaşlarımızın bunu saklamasına bozulduk değil mi? “Sınavın nasıl geçti?” dediğimizde “Çok kötü ya, zaten çalışamamıştım” dedikten sonra notlar açıklandığında yüksek puanlar alan bu arkadaşlara sövdük biz. Aslında hiç anlamadık onu bu hale getirenin biz olduğumuzu. O arkadaşımız her gün sabah 2 saatini kütüphanede geçirdiğini söylese, yine o sıradanlığa övgüler düzen sırıtışımızla: “bırak ya, bilim adamı mı olacan?” derdik biz ona. O da bu yüzden bizi asla kütüphaneye davet edemedi, sakladı çalıştığını. Felsefe okuyana “ercen mi?” dedik, şiir okuyana “manita işi mi?” dedik ama bir şey dedik, insanı soğuttuk, belirli şeyleri okuttuk, en iyisi de hiç okutmadık, “alim mi olucan?” dedik.
Yemek alışkanlıklarımız da böyle. Restoranda iskenderin yanına ayran istendiğinde garson uyaracak: “İskender ile ayran olmaz, zaten yoğurt var içerisinde”. Burada da alt metinde herkesin yaptığını yapmamız istenmektedir bizden, yani normalleşip ayran dışında bir şey içmemiz. Yoksa ben ilk kez iskender yiyen veya ayranın içinde yoğurt olduğunu tahmin edemeyen birisine mi benziyorum? Kokoreçinize domates ve biber istemediğinizi söyleyerek de deneyebilirsiniz bunu isterseniz. “Öyle olmaz ama çok istersen koymayayım” dedirtene kadar uğraşmak gerekir. Bir örnek de futbol yorumcusundan, hani görevi maç anlatmak olan. O bile oyuncuların kendisini duyamayacağını bile bile futbolculara akıl verir, kendisi gibi düşünsün ister, bağırır: “at araya, ver sağa...”. Biz bunu din konusunda da yaparız, cinsel tercihlerde de yaparız. “Oruç tutman şart değil ama sokakta yeme” deriz, “eşcinsele saygılıyım ama göz önünde durma” deriz. Bazen de sorun çözülmezse normalliğe çağrı niteliğinde “akıllı ol” deriz.
Vampir hele ki belli bir yaştaysa kendisinden evlenmesi de beklenecek mesela. Evlenmezse, gerekirse baskı yapılacak ama muhakkak evlendirilmeye çalışılacak. Öte yandan yüzlerce yıldır dünyada olan birisi yeri gelecek dış görünüşünden sıkılacak, bir dövme yaptırayım, bir saçımı uzatayım, bir küpe takayım diyecek ama delikanlı bıçkın gençlik, yaşına başına bakmadan, Allah yarattı demeden dalacaklar ağzını dişini kıracaklar vampirin. Olmaz demeyelim, benim “superman” tişörtü giydiği için Ankara Ulus’ta kovalanmış arkadaşım var. Vampir falan da değildi hani...
İşte bu normalleşme baskısı nedeniyle bizde vampir olmuyor arkadaş, bırak vampiri ekstrem sporcu, sanatçı bile zor çıkıyor. Çünkü toplum bizi normal uğraşları olacak bir bireye doğru bir güzel yontuyor.
Bunları düşünürken eve vardım, sıradan, konforlu hayatımın içine kendimi bıraktım. Sifon bozuk da olsa halime şükretmeyi bildim, çünkü normalim ve umarım yeni senede de normalden uzaklaşmayacağım.

No comments: