Önce krakerler tükenmişti, sonra su, sonra konserveler, sonra para...Beyaz
adam deprem çantasının yenmeyecek bir
bez olduğunu elbet anlayacaktı. Şu an elde sadece bir düdük kalmıştı hepsinden geriye.
Yıllar sonra
yeniden tecrübe edilen bu sarsıntı grubuyla 20 yıl önce yaşadıklarını düşünüp
ürperdi. Çantayı tam bir sene başucundan ayırmamıştı, içerisindekilere gözü
gibi bakmıştı. Sonra bir akşam bakkal servis yapmadığını söylediğinde içindeki
krakeri yiyivermişti. İşte bu iş o anda bitmişti aslında. Günahların ilki zordur.
Sonra maça giderken yağmurluğu kullanmıştı. Başka bir akşam eve gelen yemekçiye
nakiti yetmediği için çantadaki kara gün akçesini vermişti. Başka bir akşam da rakının
yanına meze etmişti konserve ton balığını. Çanta böyle böyle tükenip gitti
yıllar içerisinde, düdük hariç.
Bir Japon gibi olamadığı
için üzüldü. Hangi Japon depreme elinde sadece düdükle yakalanırdı? Bu
sıkıntılı düşünceleri dağıtmak için sokağa çıkmaya karar verdi. Düdüğünü ne
olur ne olmaz cebine attı. Ne de olsa uzmanlara göre en büyüğü henüz
gelmemişti.
Sokaklar ana baba
günüydü. Bir mekana oturup içmeye başladı. Yalnızlık biraz koydu. Kafası güzel
olunca ki bu gece yarısına doğru olmuştu, favori çorbacısına gitmeye karar
verdi. Bu çorbacı tam 17 yıldır 7/24 açıktı. Hiç kapanmayan bir mekanın
simgelediği devamlılığın bilinçaltında ona yaşamı çağrıştırdığını bilmeden
gitti.
Çorbasına henüz
bir kaç kaşık vurmuştu ki bir sarsıntı daha başladı. Bunun o sözü edilen büyük
sarsıntı olup olmadığını düşünürken kendisini masanın altına attı. Eli cebindeki
düdüğüne gitti. Acaba düdüğü mü tutmalıydı yoksa cenin pozisyonuna mı
geçmeliydi. Dışarıya koşturan sarhoşları, masada umursamaz tavırlarla
kokoreçlerini yemeye devam eden varoluşçuları ve yapmacık bir kibarlıkla ‘’yaşam
üçgeni Vedat Bey’’ diyen şef garsonu hep bu yattığı yerden korkuyla gözlemledi.
Sonra sarsıntı bitti. Sessizliği ‘’ne üçgeni amına koyayım, götüm attı’’ diyen
Vedat’ın çığlığı yardı. Sarhoşlar dükkana geri girerken, masa altından çıktı.
Anlaşılan bu o beklenen büyük değildi. Yandaki komalık ayyaş: ‘’ deprem mi
oldu?’’ diye sordu. Ağzına turşu bastılar.
İşleyiş normale
dönemeye başlarken, mutfak tarafında bir telaş göze çarptı.17 yıldır çorba
kazanını vardiyasında hiç terketmemiş usta kayıptı. Komiler ve garsonlar
tuvaletlere, kilere, dolaplara ve hatta sokaklara onu aramaya çıktılar.
Müdavimler de katıldı ardından arama kurtarmaya varoluşçular hariç. Yan masada adeta
Sartre ve Camus İzmir usulü mü-domates biberli mi tartışması yapıyordu ve ustanın
kaybından zerre tedirgin görünmüyorlardı. İnsandı bu, kaybolurdu arada sanki.
Zaten usta gerçekten hiç var mıydı? Ya da en azından varlığını
anlamlandırabilmiş miydi gerçekten?
Yarım saat
geçmişti ki Türkmen bir kobi, ustanın kaynayan işkembe kazanında olduğunu
söyledi. Herkes kazanın etrafına toplandı. Gariban usta depremde atlama
refleksine yenik düşüp kazana mı dalmıştı, yoksa bir Japon gibi yıllardır 7/24
açık mekanın kendi vardiyasında kapanmasına katlanamayıp intihar mı etmişti
kimse bilemedi. Bir aç ‘’yenir bu, bu kazana giren her şey yenir çünkü'' tümevarımı yaptı. Cık cıkladı herkes. Polis çağırılmak istendi, hatlar
çalışmadı. Buna daha fazla dayanamayarak mahalle parkına doğru gitti.
Parktaki toplanma
alanı levhası önünde çay dağıtan teyzelerden bir bardak çay aldı. İçerken
yalnızlığından kurtulmak için gençlerin sohbetine girmek istedi. ‘’Düdükler
hazır mı gençler?’’ diyerek yaklaşmayı denedi, dışlandı. Çimlere uzanıp sızdı.
Sabah gün ışığı
yüzüne vurunca uyandı. (AKLT) Arama Kurtarma Lojistik Teyzeler battaniyelerini
katlayıp evlerine döndüklerine göre artık güvendeydi, o da evine gidebilirdi.
Parktan evlerine akan yüzlere-binlere karıştı. Jeolog dayılardan birisi ‘’fay oturmuştur artık'' diyordu. ‘’Nasıl ya, bu kadar çabuk mu?’’ diye soran bir gence: ‘’oturdu
tabi çünkü logaritmik’’ dedi aynı dayı. Yüreklere su serpildi.
Eve gitti uzandı.
Düdüğünü eline alıp güven depoladı. Çorbacı ustasını düşünüp hüzünlendi. Gelen
büyük depremden korunmak için düdüğünü ağzına alıp huzurla uykuya yaklaştı.
Bebek gibi bir uykuya dalmadan önce 20 yıl önce kaybettiklerini düşündü...
No comments:
Post a Comment