Sunday, September 29, 2019

DÜDÜK


Önce krakerler tükenmişti, sonra su, sonra konserveler, sonra para...Beyaz adam  deprem çantasının yenmeyecek bir bez olduğunu elbet anlayacaktı. Şu an elde sadece bir düdük kalmıştı hepsinden geriye.

Yıllar sonra yeniden tecrübe edilen bu sarsıntı grubuyla 20 yıl önce yaşadıklarını düşünüp ürperdi. Çantayı tam bir sene başucundan ayırmamıştı, içerisindekilere gözü gibi bakmıştı. Sonra bir akşam bakkal servis yapmadığını söylediğinde içindeki krakeri yiyivermişti. İşte bu iş o anda bitmişti aslında. Günahların ilki zordur. Sonra maça giderken yağmurluğu kullanmıştı. Başka bir akşam eve gelen yemekçiye nakiti yetmediği için çantadaki kara gün akçesini vermişti. Başka bir akşam da rakının yanına meze etmişti konserve ton balığını. Çanta böyle böyle tükenip gitti yıllar içerisinde, düdük hariç.

Bir Japon gibi olamadığı için üzüldü. Hangi Japon depreme elinde sadece düdükle yakalanırdı? Bu sıkıntılı düşünceleri dağıtmak için sokağa çıkmaya karar verdi. Düdüğünü ne olur ne olmaz cebine attı. Ne de olsa uzmanlara göre en büyüğü henüz gelmemişti.

Sokaklar ana baba günüydü. Bir mekana oturup içmeye başladı. Yalnızlık biraz koydu. Kafası güzel olunca ki bu gece yarısına doğru olmuştu, favori çorbacısına gitmeye karar verdi. Bu çorbacı tam 17 yıldır 7/24 açıktı. Hiç kapanmayan bir mekanın simgelediği devamlılığın bilinçaltında ona yaşamı çağrıştırdığını bilmeden gitti.

Çorbasına henüz bir kaç kaşık vurmuştu ki bir sarsıntı daha başladı. Bunun o sözü edilen büyük sarsıntı olup olmadığını düşünürken kendisini masanın altına attı. Eli cebindeki düdüğüne gitti. Acaba düdüğü mü tutmalıydı yoksa cenin pozisyonuna mı geçmeliydi. Dışarıya koşturan sarhoşları, masada umursamaz tavırlarla kokoreçlerini yemeye devam eden varoluşçuları ve yapmacık bir kibarlıkla ‘’yaşam üçgeni Vedat Bey’’ diyen şef garsonu hep bu yattığı yerden korkuyla gözlemledi. Sonra sarsıntı bitti. Sessizliği ‘’ne üçgeni amına koyayım, götüm attı’’ diyen Vedat’ın çığlığı yardı. Sarhoşlar dükkana geri girerken, masa altından çıktı. Anlaşılan bu o beklenen büyük değildi. Yandaki komalık ayyaş: ‘’ deprem mi oldu?’’ diye sordu. Ağzına turşu bastılar.

İşleyiş normale dönemeye başlarken, mutfak tarafında bir telaş göze çarptı.17 yıldır çorba kazanını vardiyasında hiç terketmemiş usta kayıptı. Komiler ve garsonlar tuvaletlere, kilere, dolaplara ve hatta sokaklara onu aramaya çıktılar. Müdavimler de katıldı ardından arama kurtarmaya varoluşçular hariç. Yan masada adeta Sartre ve Camus İzmir usulü mü-domates biberli mi tartışması yapıyordu ve ustanın kaybından zerre tedirgin görünmüyorlardı. İnsandı bu, kaybolurdu arada sanki. Zaten usta gerçekten hiç var mıydı? Ya da en azından varlığını anlamlandırabilmiş miydi gerçekten?  

Yarım saat geçmişti ki Türkmen bir kobi, ustanın kaynayan işkembe kazanında olduğunu söyledi. Herkes kazanın etrafına toplandı. Gariban usta depremde atlama refleksine yenik düşüp kazana mı dalmıştı, yoksa bir Japon gibi yıllardır 7/24 açık mekanın kendi vardiyasında kapanmasına katlanamayıp intihar mı etmişti kimse bilemedi. Bir aç ‘’yenir bu, bu kazana giren her şey yenir çünkü'' tümevarımı yaptı. Cık cıkladı herkes. Polis çağırılmak istendi, hatlar çalışmadı. Buna daha fazla dayanamayarak mahalle parkına doğru gitti.

Parktaki toplanma alanı levhası önünde çay dağıtan teyzelerden bir bardak çay aldı. İçerken yalnızlığından kurtulmak için gençlerin sohbetine girmek istedi. ‘’Düdükler hazır mı gençler?’’ diyerek yaklaşmayı denedi, dışlandı. Çimlere uzanıp sızdı.

Sabah gün ışığı yüzüne vurunca uyandı. (AKLT) Arama Kurtarma Lojistik Teyzeler battaniyelerini katlayıp evlerine döndüklerine göre artık güvendeydi, o da evine gidebilirdi. Parktan evlerine akan yüzlere-binlere karıştı. Jeolog dayılardan birisi ‘’fay oturmuştur artık'' diyordu. ‘’Nasıl ya, bu kadar çabuk mu?’’ diye soran bir gence: ‘’oturdu tabi çünkü logaritmik’’ dedi aynı dayı. Yüreklere su serpildi.

Eve gitti uzandı. Düdüğünü eline alıp güven depoladı. Çorbacı ustasını düşünüp hüzünlendi. Gelen büyük depremden korunmak için düdüğünü ağzına alıp huzurla uykuya yaklaştı. Bebek gibi bir uykuya dalmadan önce 20 yıl önce kaybettiklerini düşündü...


No comments: