Wednesday, April 15, 2020

KORONA GÜNLÜKLERİ-7

15-Nisan-2020

VURDURMA EKONOMİSİ
Artık evlerde sıkılmaya başladık, yapılabilecek şeylere hücüm ettik, hepsi bitti. Diziler, kitaplar, İspanyolca, daha ne yapalım? Her gün birbirinin aynısı... Neresinde olduğunu bilmediğimiz bir süreçteyiz. Hayata ne kadar da benziyor bu yönüyle; zaman ekseninde bir bilinmezlik. 

Belirsizliği kabullenmek zor. Bu işin bitmesi yönündeki temennimiz her güneşli günde biraz daha artıyor. Aksini düşünmenin ve kabullenmenin ciddi bir yükü var. Ya bu hal daha aylarca sürerse? Oysa İspanyolca’nın bir kur gidileni, piyanonun bir şarkıda bırakılanı, sporun six pack çıkmadan salınanı karardır. Bu kişisel gelişim, sağlıklı beslenme, eğlence kampında kalacağımız düşüncesi iyi de, ekonomi ne olacak? Bu sorunun cevabını da tam anlamıyla bilen yok haliyle. Ama endişleniyoruz.

Bugün Sayın Macron yıl sonuna kadar Avrupa ve Fransa sınırlarının kapalı kalabileceğini açıkladı*. Yani evde plaja yönelik spor yapan arkadaşlarımın biraz daha temkinli olmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Sonuçta realiteye hazırlanmış bir zihnin, hayal kırıklığına uğraması daha zordur. Bu virüs ülkemize gelmeyecekmişçesine ilk vakayı beklemiş insanlarız biz, şimdi de dünyaya yaptığını yapmadan şereflice çekip gitmesini istiyoruz. Üstelik de çekip giderken getirdiklerinin hepsini de alıp gitmesini arzuluyoruz. Yani işte; bir 2020 baharı vardı, ne dizi izlemiştik, ne çok İspanyolca öğrenmiş, bilgisayar oynamıştık deyip geçmek istiyoruz. Şu dip dibe yaşadığımız aşırı kalabalık şehrimizde yine üst üste restoranlara gidemeyecek miyiz acaba? Yine milyonlarca insan arabalara doluşup günün yarısını trafikte harcayamayacak mıyız? Bayram tatillerinde çekirgeler gibi yolların etrafını yağmalayarak tatil beldelerini tüketemeyecek miyiz? Herhalde çok yakın zamanda virüs defolup gidecek ve bu süper şeyler hayatımıza geri gelecektir diye arzulamaktayız. 

Peki her şey aslında yeni başlıyor olabilir mi? Bu evde kalan bizler için olduğu kadar, global ölçekte bütün insanlık için de düşünmesi bile zor olan seçenek. Sağlık ve çevre politikalarımızı test eden virüsle sıradaki sınavımız ekonomide olacak, burası zaten aşikar. Ancak insanlık etik değerlerinin bazılarıyla da ciddi anlamda test edilecek bu süreçlerin içerisinden geçerken ve de sonrasında. Bu testin zorluğunu elbette ekonomik yarılmaların derinliği etkiyecek. Yıllardır içerisinde olduğumuz paradigmaların dışında düşünmek bir çoğumuz için henüz imkansız. Her zamanki kısa kriz dönemleri sonucu, piyasanın bir süre sonra normale döneceği varsayımıyla gidiyoruz. Hatta bunu virüsün ilk yayılmaya başladığı süreçte, ABD ve İngitere’nin geçiştirmeye çalışan, kısa olacağını uman tavırlarında net olarak gördük. Ama umut, bir kez daha gerçeği değiştirmeye yetmedi maalesef.   Post-truth'cular lafla gemiyi bu sefer yüzdüremedi. Şimdi devletler, bu durumun kısa süreceği varsayımıyla para basarak, kredi vererek, vatandaşlarına direk ödemeler yaparak süreci atlatmaya çalışıyor. Bu aküsü bitmiş arabayı yokuş aşağı vurdurmaya benziyor. Bir çalışsa, her şey normale dönecek, yine akacağız. Ama ya akü artık yerinde değilse? Ya yokuş biter de araba hala çalışmazsa? Vurdurma ekonomisi çözüm olmazsa?

İnsanlar gerçekten yaptığı seçimler sonucu mu insan oluyor, yoksa insan atalardan doğmak insan olmak için yeterli mi bu süreçte göreceğiz. Hatta belki de görmeye başladık bile. Sürecin, umulandan daha sancılı ve uzun soluklu olacağı yönünde bir his var içimde…Yetiş ya aşı, yetiş ya ilaç!

*     https://www.tesadernegi.org/john-maynard-keynes.html
** https://www.schengenvisainfo.com/news/macron-warns-eu-external-borders-may-remain-closed-until-september-due-to-covid-19/

No comments: