30-Mart-2020
Çok takipçili bir fenomenin tweet’inde gördüm, beyefendi yazmış: bu olanlar rüya olsa, yarın uyansak, yine maçlara gitsek, falan falan yapsak, yine her şey olduğu gibi devam etse... Beğeni miktarından anlaşılan bizi tekrar özgür bıraktığında virüs, hayatına kaldığı gibi devam etmeyi arzulayan çok geniş kitleler var. Bu başımıza gelen basit bir aksilikse, hayatımıza verdiğimiz basit bir araysa, büyük olasılıkla ben de öyle davranacağım. Ancak, bu başımıza gelen bir talihsizlik mi, yoksa davranışlarımızın bir sonucu mu buna karar vermeliyiz önce.
Sürücü ehliyeti almak, oy kullanabilmek, evlilik yapabilmek, alkol ve sigara satınabilmek için hep yetişkinlik yaşı kabul edilen on sekizi doldurmamız beklenir. Yetkileri kullanabilmek için, sonuçlarından sorumlu tutulabileceğimiz olgunluğa ulaşmış bireyler olduğumuz kabulüne dayanır bu. Yetki varsa, sorumluluk da vardır. Dolayısıyla, yetişkin insanlardan beklenen, seçimlerinin sonuçları olduğunu idrak etmeleridir. Oysa, bu sorumluluklardan kaçınmayı seçeriz çoğu zaman. Özgürlüğün bedelini sevmeyiz, bu nedenle özgür olduğumuzu bile görmezden gelir, kaderi veya şartları suçlarız.
Oysa internete bakarsak- ki gün boyu bakıyoruz- kimse bu işlerin sorumluluğunu almak istemiyor henüz. Virüs sonrası dönemde daha sorumlu olmayı seçenek olarak düşünmüyoruz. Aksine karanlık odalarda saldırganlaştırılan vahşi hayvanlar gibiyiz, tekrar serbest kaldığımızda her şeye daha çok saldıracağız gibi bir korkum var. Sanki markete bir tur daha abanacağız diye düşünüyorum. Hatta belki bir post-karantina modası bile beliriverir. Karantinada evin eksiklerini görmemiz iyi olmuştur, hemen gidip tamamlamak icap eder belki.
Sanılanın aksine, insan özgürlüğü sevmez, serbestliği sever. Özgür seçimin getirdiği bireysel sorumlulukları almak istemez. Hatta çoğu zaman, bulunduğu durumdan farklı davranabileceğinin, kalabalıkları takip etmemenin mümkün olduğu farkındalığı korku verir. Topu kadere atar, mecburiyetlere atar, koşullara atar, obje olmanın konforuyla işinin ve statülerinin tiyatrosuna kaptırır kendisini. Böyle olunca da pazarlamacıların avcundan çıkamaz. Başına gelenlerin çoğuna kötü talih der ve hadiseler için bahaneler bulur. Özgür kararların getireceği belirsizlikten kaçabilmek için, karar almanın sorumluluğundan kaçar. Ekmeğimizin peşinden gideriz, işimizin gereğini yaparız, bizim gibilerin aldıklarından alırız, kimsenin tadını kaçırmayız…
Bu rüyadan uyanıp aynı şeyleri tekrar edersek, ya yine virüs var yolun sonunda, ya su sorunu, ya kıtlık, ya göç, ya işsizlik…Uyan ey insan, ergenlik bitti, yetişkinlik zamanları geliyor.
MAUVAISE FOI* Fransız varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre 1943’te yazdığı Varlık ve Hiçlik kitabında modern hayatı felç ettiğine inandığı bir problem tespit etti: Mauvaise Foi, yani “kötü inanç”
https://bilimvesaire.com/2016/10/felsefe/sartrein-kotu-inanc-kavrami-nedir-school-life-video/