Mozambik işinin
ayrıntısı sonradan ortaya çıktı. Cezayir’de olanlar ve Libya’da beklenen bazı karışıklıklar
nedeniyle yabancıları yollama kararı almışlar. Yalnız şirket her ülkelerin
durumuna göre yabancıları ikiye ayırıyor. “Az riskli millet” ve “çok riskli
millet”. Ben Libya için az riskli sayılıyorum ama Kuzey Irak için çok riskliyim
örneğin. Zaten koca Libya’da iki tane yabancıydık. Kuzey Afrikalı’lar zaten
yabancı sayılmıyor Cezayır hariç, onlar da birbirleriyle iyi geçinmiyorlarmış.
Diğer çocuk Ukraynalı, onu hemen yolladılar. Ne Bismillah biliyor, ne Elhemdulillah
var , ne Aleykumselam...Din kültürü almamış, net bir gavur. Bana gelince
kafalar karıştı. Tripoli’deyken operasyon müdürü ve güvenlik danışmanıyla
toplantı yaptık. Operasyon müdürü de benim segmentimin Libya’daki bütün
aktivitesinden sorumlu, yuksek bir makam. Misal aynı rolün Avrupa versiyonu
Kuzey denizi hariç bütün Avrupa, Türkiye, Ukrayna, Gürcistan’dan sorumlu. Olay
bu seviyede tartışılıyor. Bu adam soruyor güvenlik danışmanı Mark’a beni
göstererek:
-Bu ne şimdi,
düşük riskli millet mi, yüksek riskli mi?
-Bilmem...Biz
Peter’ı (Ukraynalı) niye yolladık?
-Sarışın renkli
gözlü diye. Bunun da gözü yeşil ya...Ama bu müslüman.
Bana dönerek,
getir bakayım kelime-i şahadet, getiriyorum. Oku bakayım Fatiha, okuyorum. Oku
bakayım Kulfallah, okuyorum...
Müdür:
-Bu müslüman
ya, ama Arapça bilmiyor.
Lafa girdim: “sünnet
de var, göstereyim” dedim, toplantı bitti. Şimdi bi şu rotasyon bitene kadar
beklicez, Mart sonu. Alınan duyumlar Şubat ortasına doğru bir gerginlik olması
yönündeymiş... Yıl olmuş 2012 hala nerelisin, ne renksin ile yargılanıyoruz.
Bizimkileri suçlamıyorum çünkü böyle bir durumla karşılaşılınca ilkel adamların
bakacağı kriterler bunlar. Onlar da bunlara göre test etmek durumundalar. Ama
ben Libya’da olursam, biri beni durdurursa, adımı bile sorsa başlarım sıradan
duaya. Çünkü Arapça bilmiyorum. Orada İngilizce falan konuşurum, adam gavur
sanar, bittin. Bi bismillah, yardır gitsin...
O gün Libya’dan
ayrıldım. Kamp arkadaşlarım üzüldü. Beni sevmişlerdi. Bi de ben o kamptaki
herkes için moral kaynağıydım, çünkü normalleşmenin işaretiydim. 2 yılda harap
olmuş her şey. Yeniden başlamak istiyorlar, benim orada oluşum da ümit. Ben
valizimi toplayıp gidiyorum, onlar için kötü günlerin geliyor olabileceğinin
işareti.
Bi de savaştan
önce sevdikleri bir İtalyan mühendis varmış, onu hatırlatıyormuşum. En çok
anımsatan yönüm de yavaş konuşmammış. Ben her dili mi yoksa İngilizce’yi mi
yavaş konuşuyorum bilemedim.
Biniyorum uçağa.
Öğleden sonra İstanbul. Bi kaç saat içinde çıkıp kokoreçimi yiyorum, dönüp Dar
El Selam uçağına yerleşiyorum. Beklediğimin aksine uçak beyaz Türk ve Avrupa’lı
dolu. Sevinmedim desem yalan. Libya uçağındaki erkek lisesi manzarasıdan sonra.
Uçak inince tekbir falan getirenler var. Tekbirciler de gözlemlerime göre ikiye
ayrılıyor. Pasif ve aktif tekbirciler. Aktif tekbirci daha bi güvenli, takımın
abisi durumunda. İlk o tekbir çıkışını yapıyor. Pasifler ki ben henüz yeni
başladığım için bu guruptayım, “Allah-u Ekber” diyoruz. Umarım yükseleceğim
sonraları. Emeklemeden yürünmez.
Uçak Tanzanya’ya
iniyor yerel saatle 03:30’da...Hava çok sıcak, yaz. Bende hırka, mont...Montu
attım valize ama hırkayı sıtma nedeniyle çıkaramıyorum. Kollar cillop gibi
açığa çıkmasın diye. Piştim. Kennedy isimli bir genç karşıladı beni. Aracın
gelmesi 2 saati buldu. Ama ortamı çok sevdiğim için umursamadım. Normalde
yaygara koparılacak bir durumdu, çünkü ben bir gün önce 7’de kalkmışım ve tüm
gün yol yapmışım ama Libya’nın üzerine Tanzanya çok güzel geldi, oturdum,
etrafa baktım. Sonra araba bizi iş yerine getirdi.Normalde otelde yerim
ayrılmış ama tabi ki bulamadılar falan derken bi eve yolaldılar, ev dolu. Saat
8 oldu. 24 saati geçti, acıktım uykum geldi. Biraz Afrika insanı böyle sanırım.
Tam bi saat algıları yok. Bi kaç olayda daha gün içinde başıma geldi. Şu saat
diyorum, o saatte kimse yok. Arıyorum, yoldayız falan filan. Neyse, yaydım
gitti. Dedim şöföre, dön şirkete. Gittim biraz yayagara yaptım falan, müdür
aradı, derken otelde yerim varmış, ilk geldiğimde yanlışlık olmuş, otele
gittim. Bu sefer de otelde oda yapılmamış. “Siz bi kahvaltı yapın” dediler.
Tamam, sonra oda geldi...Yattım uyudum.
Neden
sinirlenmedim çünkü beklediğimin çok üzerinde bi güzellik burası. Tropik.
Kahvaltıda adını bilmediğim meyveler yedim, hem de buranın mahsulü. Öyle Anamur
muzu gibi değil, Zanzibar muzu. Ofis uzunca beyaz kumlu bir plajda, muz
ağaçlarıyla kaplı. Aydın’ın zeytini neyse buranın muzu o heralde. Çok iyi
geldi. Sinirlerim bozulamadı. Gerçi birkaç gün içerisinde gideceğim yer gayet
dandikmiş ama bugün önemli. Yarını düşünüp bu güzelliği de mi kaçırayım? O
gideceğim yerde de boykot falan varmış. Şimdilik o nedenle gidemiyorum. Sanırım
Mozambik’e hiç geçmeyeceğim. Direk offshore’a gidiyorum. “High profile”
dediğimiz işlerden. Platformun günlüğü 1 milyon dolardan daha pahalı. O yüzden
operasyonu kusursuz tamamlamak zorundayım. Dakika geciksem, maliyetini
hesaplayın. Müşteri gecikme olmaması için ensemde olacak. Neyse bu işler böyle,
en azından platform komforluymuş.
Aslında
Tanzanya’da Klamanjero var, bi sürü safari alanı var ve biz Türklere vize yok.
Herkese tavsiye ederim. Afrika’daki aslanların da 1/3ü de buradaymış. Bence
soğuk kış günlerinden bunalanlar için çok iyi bir alternatif. Kafamızdaki
Afrika imajını biliyorum ama koca kıta. Zaten ülkelerle ilgili ne düşünsem
medya sayesinde, gittiğimde daha güzeliyle karşılaştım. Burası özellikle bir
turla falan gelindiğinde İstanbul kadar güvenli. Libya’ya da bazen haksızlık
ediyor olabilirim. Çöl, kırsal alan. Anadolu’nun kırsalında da bir çok gariplik
olabilir, bize ters gelen mevzular yaşanabilir (Toplu tecavüz falan). Bir de
Libya savaş atlatmış. Örneğin savaştan önce Trablus aile lokasyonuymuş. Bir çok
milletten insan eşleri ve çocuklarıyla yaşıyor ve çocukları okula gidiyormuş. Benim
yorumlarım bu güne özel. Her Libyalı da köktendinci değil. Hatta kampın yarısı
namaza gitmiyor diyebilirim. Orayla ilgili de önyargı geliştirmeyin benim
yüzümden. Tabi klasik bir doğu toplumu olması gözardı edilemez. Yani benim
hijyen olarak bile kafaya taktığım şeyler bireyden çok toplumcu olmaktan
kaynaklı. Özel alan sınırlı. Mesela yemekler, her bireyin tabağı yok. Ortadan.
Tırnak makası, genel. Diş fırçası kullanan görmedim ama genel bir kullanım
olabilir, şaşırmam. Yataklar mesela, ben pis çarşaf, yastık diyorum ama değil.
Sadece kişiye özel değil. Herkes aynı çarşafa yatıyor. Hatta zaman içinde madem
herkes aynı çarşafa yatıyor, onu da kaldralım demişler. Direk yatağa yatılıyor.
O perspektiften bakarsan, çok mantıklı. Zaten bireysellik gelişmediği için de
demokrasi gelişmiyor, gelişmeyecek. Çünkü bir birey arkasında durabileceği
fikir üretemiyor. Önceden ne doğruysa, çoğunluk için ne doğruysa, doğru odur
fikri var. Çünkü ortada tek kap olmak zorunda. Ben pilav yerken, yanımdaki
bezelye yiyemiyor. Bu vizyon yok. Bezelye de güzeldir derse, gerekirse sopayla
pilav yediriliyor ortadaki kaptan.
Tanzanya çok
çeşitli. Değişik dinler değişik diller mevcut. Umarım birbirlerine gıcık
olmazlar. Mutlu mesut yaşarlar. Biraz sıtma sorunu var. Bir de sarı humma ve
HIV. Sarı hummanın aşısı var. Gelmeden vurulmak lazım, 10 yıl koruyucu. Çıkışta
veya girişte birisinin kontrol etmesi gerekiyor aslında aşı kartınızı ama kimse
etmedi. Oysa bu tarz hastalıklar bu şekilde taşınıyor. Sıtma içinse aşı henüz
yok. Her gün alınan koruyucu hapı var ama uzun süre kalanlar için yanetkileri
nedeniyle tavsiye edilmiyor. Ben alıyorum çünkü 2 hafta buradayım. Bunun
yanısıra her yerime sinek ilacı sıkıyorum. O kadar abartıyorum ki, duştan sonra
deodorant falan yok. Bunu basıyorum. Bir de klima, 20 derecenin altında
larvalar oluşmuyor. Odayı 20 derecenin altında tutuyorum. Son olarak da tedavi
edici kit var. Bu daha 2000li yılların başında icat edilmiş. Bana şirket verdi,
fiyatı biraz pahalı olabilir. Bu kaptıktan sonra iyileştiriyor. Offshore’a
gideceğim için önemli. Belirtiler griple aynı. Anofelin kanadındaki parazit 8
saat içinde karaciğerde çoğalmaya başlıyor ve sonra kana karışıp al yuvarlara
saldırıyor. Bu arada ateş çıkıyor ve nezleye çok benzeyen belirtiler var. “Sadece
nezle geçiriyorum” dememek kritik. Farkedildiğinde geç olabilir. Hemen kitin
içindeki testi yapıyorsunuz kendi parmak ucunuzdan kan alıp. Negatifse 12
saatte bir testi tekrarlıyorsunuz. Çinkü bazen ilk test negatif olmasına rağmen
ikincide pozitif oluyor. Ölümlerin çoğu insaların malerya olduklarına inanmayıp
ilacı almamasından veya buradan ayrıldıktan sonra alarm durumundan çıkıp
umursamaz oluşlarındanmış. Bir de etrafa söylemeniz gerekiyor. Mesela Türkiye’de
bilinciniz kapansa doktor tahmin edemez malerya olacağını. Yani offshore’da
kendinizin doktorusunuz ve hayatınız elinizde. Bu kadar önlemle ben, beni
ısıran sineği bile tedavi ederim o ayrı ama önlem almam şart.
AIDSe gelince
tablo çok acı. Dünya nüfusunun sadece yüzde 10u burada olmasına rağmen, AIDSlilerin
yüzde 66sı burada...
Unutulmaz bir
gün oldu. Bir günde birbirinden alakasız 3 ülke gördüm, kıştan yaza geçtim.
Bazen birbirinden habersiz yaşayan 3 Övgü var gibi geliyor. Biri Libya çöllerinde
sürünen, birisi Bakırköy’de kokoreç yiyen, diğeri de Tanzanya’da tropik güneşin
altında karışık meyve tabağıyla denizi izleyen...
No comments:
Post a Comment